18 Mart 2012 Pazar

Sonra hafif bir ateşle başlayan hastalığın artacak, ve ince ağrılı bir sızı içinde uzun zaman yatağında kalacaksın. Bir hafta kadar önce hafif bir başlangıçla seni yokladığında aldırmadığın için. Ses. Şimdi yatağında gözlerin tavanda üşümekle sıcaklanmak arası bir titreme bedenini ele geçirmiş, daha çok bu dalgaya kendini bırakmış gibisin. Bütün dünya bu kıpırtısız titremenin içinde kaybolmuş. Ne bir sorumluluk, ne sorumsuzluk, umrunda değil. Yatıyorsun ve hiç bir ses duymuyorsun. Gerçekten duymadığından mı, yoksa bedeninin kendi dışında hiç birşeyi algılamamasından mı. Emin değilsin.Umrunda da değil. Hastalığının keyfine varmak istiyorsun, hiç bir şey yapmadan, arada sıcak ballı ıhlamurlar eşliğinde, sık sık uyuyakalıp, yeniden uyanarak uzanmak. İnsan ancak böyle dinlenebilir bazen. Ruhun yorgunluğu, bedenin savaşından çok sonra dinginleşebilir.

Her gün aynı günü yeniden yaşıyorum  sadece semiha. Sabah uyanıyorum, yapılacak hep aynı işleri yeniden yapıp koltuğuma oturup bir gün öncesini yaşamasaydım yada bir sonraki güne atlayıverseydim hiçbirşeyin değişmeyeceğini düşünüyorum. Hayır, işin kötü yanı hep aynı tatsız tuzsuz gün. Hiçbirşeye benzemeyen. İçimi derin bir mutsuzluk kaplıyor sadece, her sabah, bir kere daha uyanmamak seçeneceğinin olmayışına hayıflanıyorum. Yanlış anlama, uyanmamak derken, bu hep aynı güne uyanmamak. Başka bir günde, başka bir yerde buluvermek ihtimali. Hayalci olmadım ki hiç bir zaman, ama o kadar sıkıldım ki, o kadar uzaklaşmak istiyorum ki.

Hastalık, bazen ağır, hüzünlü bir ara gibi girer hayatına, destursuz, iniltilerle savuşturulması gereken, ama içten içe ruhumuza bedenin savaşını kenara çekilip izleme fırsatı verdiği için müteşekkir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder