25 Temmuz 2011 Pazartesi

DÖNMEK

       Uçak henüz uyanmamış şehre indiğinde gözlerimi sarsıntıya açtım, yanımdaki kadın hala uyuyordu, ve bir buçuk yaşlarında ki kızı da  kucağından düşmüş ama emniyet kemerine bağlı olduğu için annesinin bacaklarına asılı kalmış halde ağlıyor, sol tarafımda ki adam da hala ekşi bir suratla kaşlarını çatmış huysuz bir yüz ifadesi ile donuk oturuyordu. Elimdeki yarı kabuklanmış yarı sulanmış yara biraz daha sızlıyor biraz daha genişlemiş gibi duruyordu. Kısa aranın sonu. Yorucu, kabul edilmiş mutluluklar, genel geçer eğlenceler ve hızlı bir çalışma temposu ile geçen kısa ara. Çok eskilerden bir dostu yeniden görmek." Biliyormusun istanbula taşındım." Yolları aştım geldim, dağlardan taşkınca geldim. Yoruldum, umutsuzdum. Sabahın beşinde bile berbat bi sıcağın beni karşıladığı şehrin ortasında buluvermek kendini. Umutsuzum, umutsuz, umutsuzsunuz. Hayır, bu aslında umut edilecek bir şeylerin varlığından yoksun olma halini anlatıyor. Umut edebileceğim birşeyler varmı oblomov özentisi hayatımda ki eksikliğinde "umutsuzluğa" kapılayım. Yaşayıp gidiyorum işte, minik goller atıyor hayat bana, bende daha büyüklerinden kurtulduğum için şanslı hissediyorum kendimi. Kadının kucağında ki çocuk gibi. Kendisinden önce uyuyan bir annesi olduğu için şansız, oysa bir çok anne için durum tersidir, ama belindeki kemer hala takılı olduğu için şanslı, bu kucaktan kayıversede bağlı kalacağı için. Taksi ve otobüslere doğru valizleri ile koşturmakta olan yığının arkasından ilerledim, kapının dışında, duraklara yakın bir yerde sigaramı yakarken arkamda çocuğun uykusuz ağlayışı ile kadının sessiz ilerleyişi arkamdaydı hala.

Yine de ne demiş cem baba  "Döndüm baba döndüm işte oh be"