5 Nisan 2016 Salı

Sen bulut. Ben deniz.
"Ne okuyorsunuz?" dedi kadın. Yüzüne bakmayı sürdürünce kendi kendine "kırkyedililer" diye mırıldandı. Hiçbir fikri yoktu hangi kırkyediden bahsedildiğine dair. Bu yüzdende konuyla ilgili ikinci bir cümle kurmaktan kaçınarak masanına geçti. Bense biraz önce önüme bırakılmış çayımı yudumlayarak kelimelere gömüldüm. Birazdan gelen anne oğul, masanın önündeki iki rahat koltuğa yerleşip annenin sürekli konuşması başlayana kadar çayımla ve romanımla ilgilenmeye devam ettim. Yeni gelen "danışanlar" gereksiz bir gürültü içindeydiler, anne sürekli yakınıyor, oğul buraya getirilirkenki isteksizliğini sürekli oflama ve puflamalarla ifade ediyordu. Anne benden yana sadece iki kere bakarak konuşmayı sürdürürken, psikolog oğulu gönülsüzlüğüne aldırmayan bir enerji ile arka odaya götürdü. Anne bu sırada sürekli buradaki herkesin tanıdık olduğunu, bilmem ne teyze ile feşmekan teyzeninde tıpkı kendisi gibi olduğu, onlarada rahatça konuşabileceğini söylemiş, beni bu tuhaf açıklamaları ile neredeyse yıldırmıştı. Bana kitabı soran ve daha çok organizasyon işiyle ilgilendiği belli olan kadın anneye hiç müdahale etmeden dinliyor, arada bana bakıyordu. Anne çocuk içeri girdiği anda oğlundan bahsetmeye başlamıştı. Kadınlara karşı fobisi var diye söze başlayıp, oğlunun kadınları aptal ve beceriksiz buluşu ile devam edip , en sonunda aslında bütün bunların müsebibi olan kocasına geçmişti. Evet, kocası bütün kadınların aptal beceriksiz, sırf yemek, bulaşık, temizlik gibi işler için varolduğunu düşünen biriydi, hatta onsekiz yıllık evliliğinde olmuyorsa boşanalım bile demişti. Adamla onsekiz yıldır evlisin ve adam böyle düşünüyorsa bu düşüncede bir katkın olduğunu düşünüyormusun diye sormak geldi içimden. Bunun yerine elimdeki kitabı çantaya koyup cep telefonumla oynayarak, bir yabancı olarak sizi dinlemeye başladım imajı vermeye çalıştım. Oysa dinlemek aktif eyleminden çok bu anlatıya maruz kalmaktı durumum.
  Çocuğu buna maruz bırakıyorsunuz diyordum dostuma. Dostum duymuyordu. Yada sadece öyle öfkeliydi ki ona haksızlık ettiklerini düşündüklerini, herkese karşı kendini sürekli savunma halinden kendini alamıyordu. Yılların sabrı, dayandığı öğreti-ortada iki çocuk var- boşa düşünce çatlamıştı. Sonra o öfkeli kadın sesi. "sana değer vermesem iki çocuğunun kahrını çekmem." Neredeyse kanımı donduran. İki farklı ebeveyn hali. Çocuklar için sana katlanmakla, senin için çocuklara katlanmak.
Sevgili kuzum. Nasıl bir ebeveyn olduğumu sen yazacaksın, ben bilemesemde. Bildiğim tek şey varlığının benim için ne kadar büyük bir mucize oluşu.