31 Ekim 2012 Çarşamba
11 Ekim 2012 Perşembe
Oturmuş da bir türkü tutturmuş değildim zaten. Kaşlarımı çatmış,huysuzlanma kıvamındaydım daha çok. Geçecek, geçecek, bugünlerde geçecek. Kızım kendisinden 4 yaş küçük komşu oğluna şöyle diyordu, "evet, orda kalacaksın, bir yere ayrılmayacaksın, orda mutlu olduğunu düşün, ne kadar hoş bir koridor olduğunu düşün, kendini iyi hisset, bak böyle de güzel, o zaman sıkılmazsın" 6 yaşındaki çocuğu koridorun küçük bir köşesinden ayrılmamaya ikna etmeye çalışıyordu kendince. Arka odada komşu ve ben onları dinliyorduk. Çocuk her zamanki hiç tamamlamadığı "ama.. ama.."larıyla kekeliyordu. Fırsatı bulduğunda onu şikayet edecek, hatta yapmadığı şeyleri yaptığını söyleyerek cezalandırılmasını bekleyecekti, "ama" şimdi karşı koyamıyor, birşey söyleyemeden dinliyordu. Çocuk, annesi ile ablasının duruma kayıtsızlığı ile kızımın aklı evvel psikopatlığı arasında sıkışmış gibiydi.
(Kuzucuğum, sana bu ismi verdim,sesli bir harf ile biten, ki rahat rahat bağırabileyim)
(Kuzucuğum, sana bu ismi verdim,sesli bir harf ile biten, ki rahat rahat bağırabileyim)
4 Ekim 2012 Perşembe
Sevgili Sonbahar,
Bunca zaman sizi bekledikten sonra hala gelmeyişinizi biraz eksik kalmış hüzünle karşıladığımı ifade etmek isterim. Zira en sevdiğim mevsimsiniz, bunu bilmeyişiniz bile beni şaşırtıyor doğrusu. Her ne kadar bu gecikmede hoyratça yaşayışımızın payı olsa da yinede kendinden menkul bir durummuş gibi sizi suçlamaya eğilimliyiz. Ne de olmasa insanız. Kendimizi değil, ötekini suçlama, en kuvvetli savunmamız. Bu artık yazın, gereksiz sıcağın tam da hiçbirşeyin zamanında yetişmediği, hep koşturmak, hep çırpınmak gereken bir dönemde nasıl bıktırıcı olduğunu bilemezsiniz. Yokluğunuzun ruhumuzda yarattığı zedelenmeyi şiddetle yağacak esaslı bir yağmur dışında ne giderebilir ki? Artık özletmeyin, vakit biraz geçmiş olsa da gelin.
Bunca zaman sizi bekledikten sonra hala gelmeyişinizi biraz eksik kalmış hüzünle karşıladığımı ifade etmek isterim. Zira en sevdiğim mevsimsiniz, bunu bilmeyişiniz bile beni şaşırtıyor doğrusu. Her ne kadar bu gecikmede hoyratça yaşayışımızın payı olsa da yinede kendinden menkul bir durummuş gibi sizi suçlamaya eğilimliyiz. Ne de olmasa insanız. Kendimizi değil, ötekini suçlama, en kuvvetli savunmamız. Bu artık yazın, gereksiz sıcağın tam da hiçbirşeyin zamanında yetişmediği, hep koşturmak, hep çırpınmak gereken bir dönemde nasıl bıktırıcı olduğunu bilemezsiniz. Yokluğunuzun ruhumuzda yarattığı zedelenmeyi şiddetle yağacak esaslı bir yağmur dışında ne giderebilir ki? Artık özletmeyin, vakit biraz geçmiş olsa da gelin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)