29 Mart 2015 Pazar

Şafak, belirsiz bir gün, beklediğinden daha yakın.

Bugün bir dostun verdiği iyi bir haber, baharın ilk güzel günü olması dışında da kendimi mutlu hissettirdi. Dönebilirim.

24 Mart 2015 Salı

Şafak 1224 gün.

Yağmur sürekli yağıyor. Sabah ve çoğu zamanda akşam üzeri. Hep gri, ıslak ve yorgun bir deniz uzanıp gidiyor pencerenin dışında. Yoruluyorum, ama iyiyim. Dönüp Şehre gittiğim zamanlarda, bir zamanlar "orada" yaşadığım sokaklardan geçerken, ne kadar çabuk yabancı olduğumu düşünüp hayret ediyorum. Burada yaşayan tanıdıklarıma geldiğimde, 'dışardan gelen'in ben oluşum saçma geliyor. Sırf bu yüzden bile bir daha gitmek istemediğimi düşünüyorum her seferinde. Devasa metropolün ayrı yerlerinde kalırken bölük pörçük bir kaç anı yüzüme çarpıyor. Dönmek için nedenim kalmayacak, artık dönmeyi istemeyecekmişim gibi geliyor.

4 Mart 2015 Çarşamba

"Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku".

Fakat bu kadar güzel ismi olan bir film, üstelikte güzel başlamışken ve hatta bir süre de aynı güzellikte devam etmişken nasıl buna dönüşür?  Acı hayal kırıklığı ve burukluk içinde, Erdal Beşikçioğlu'nun bohem yazar karakterine, en az küfürbaz ankaralı karakteri kadar   yakıştığı   gerçeği ile teselli bulup filmi sonuna kadar izledim. Sonu aceleye gelmiş yemek gibi. Atılması gereken baharatları, yada en can alıcı noktası atlanmış.
Bir zamanlar, "kuzeyde bir yer"i izlerdim. Orada her kadının en derin fantezilerinden biri olarak,  tüm sevgililerinin uzun bir masada oturup yemek yedikleri bir sahne vardı. Dramatik olan tüm bu sevgililerin en sonuncu dışında, ölmüş olmalarıydı.