19 Ekim 2021 Salı

 Elime baskıları solmaya yüz tutmuş siyah kupayı alırken "stark house" yazısına bakıp gülümsüyorum. Şimdilerde çok uzak bir anı, anadolunun kuzeyinde bir sahil kentinde, bilinen neredeyse tek kitapçıda dönemin popüler dizisine ait metaların olduğu rafta kızımla kikirdeşiyoruz. Burda bu çeşitli kupa, ayraç, küçük defterleri bulmak yaşama sevincimizi arttırmış, kızımın artık genç kız olduğunu, benzer şeylerden keyif alabildiğimizi görmenin şaşkınlığı ve mutluluğu içindeyim. Kitapçıdaki yaşıtım adam doğal olarak kızımla gülüşmek yerine kendisi ile flört etmemin beni birşeyler satın almaya daha teşvik edecek birşey olduğunu düşündüğünden sürekli konuşuyor. Tabii ki adamla kikirdeşmek bana da iyi gelebilir, ama ne yazık ki bilmediğim bir şey bu. Otobüste muavinle, dükkanda satıcı ile, kuaförde saçınızı yapan adamla hafifletici konuşmalar, zararsız, sizi mutlu edecek şeylerdir, ama bilmiyorum işte. Bu gibi durumlarda sadece asık sert bir suratla  durmak gelir içimden. Sonunda kasa da adam kupaya bakıyor ve tüm suratsızlığma doğru, gizli bir tarikatin üyesiymişiz gibi "hepimiz starkçı değil miyiz" diyor. Hayatım boyunca beni gülümsetecek bir anı bırakıyor.

30 Haziran 2021 Çarşamba

            Oysa o kadar yazasım vardı ki. Ama biri benden önce bunun ne menem bir duygu olduğunu, hem yazmak istediğini, hem yazamadığını, bu yüzden nasıl bunaldığını, herşeyi, uzun ve renkli kelimeleriyle anlatmıştı çoktan. Bana ne kalmıştı. Kendi kendime küsüp, bunalmaya devam etmeliydim. Ama hava sıcaktı. İnsan tek başına bunalamıyordu da, birilerini de peşinden darlamak istiyordu.  Kimse de yoktu. Yalnızlık kötüydü. 

9 Mayıs 2021 Pazar

 

                Sonra bir sabah uyandığında salonun yerinde olmadığını görüyorsun. Salon yerine, evin koridorun sonunda bittiğini, sadece mutfağa doğru hafif bir dönüş yaptığını. Çünkü salon senin için evin önemli bölümüydü, günün neredeyse onsekiz saatini orada kanepenin sağ köşesinde geçirmeye başlamıştın salgın günlerinde. Hayatın, yan tarafında duran  küçük bir sehpa ile bir dizüstü bilgisayardan ibaretti neredeyse. Sehpa kahveni koyduğun, durmaksızın içtiğin sigaranın külünü serptiğin kültablasının bulunduğu mütemim cüzün. Neleri yitirdiğini düşünüyorsun salonun gidişiyle. Kitapların. Güzelim yıldız ışıkların, ledli, kütüphanenin etrafına sardığın. Telefona sarılıyorsun. “Evin salonu kaybolmaz Semiha” diyor telefonun ucundaki ses. İnanmasa da temkinli bir gerginlik içinde. Sıkıntılı huzursuz “bildiğin gibi değil işte, neyse ki mutfak var hala, kahve içebiliyorum” diyorsun. Telefonun ucundaki ses sessizliğe bürünüyor. Yorgunsun. Gözlerini biraz kapatmak için yatak odana dönüyorsun. Evin salonu belki döner bu sefer yeniden gözlerini açtığında. Huzursuz bir umut içindesin.

24 Mart 2021 Çarşamba

        Yaşın kırk yedi olmasından mütevellit, elimde tuttuğum kitabı gittikçe daha uzaklaştırdığımı, bir süre sonra bu uzaklaştırmaların da kar etmediğini fark ettiğim zamanlarda daha kötü bir şey oldu. Uzağı görmek için kullandığım ve genelde kontaklensle yaşayıp gözümün aslında miyop olduğunu bile unuttuğumdan pek hor davrandığım gözlüğüme basarak kırdım. O zaman vahim bir şey keşfettim, aslında kitap okurken burnumun üzerinde tutmak yerine, kafamın üzerine koyduğum ve taç olarak saçlarımı geride tutma işlevi gören gözlüğün bu konumu aslında yakına bakarken gözlüğü kullanamadığım, görmem yerine görmememi sağladığı için bunu bilinçsizce yaptığım. Miyopi acısı, hayatta iki seçenek bırakıyordu. Uzağı görmek için gözlük kullanıp yakına bakarken gözlüğü taç yapmak, ya da kontaklense devam edip bir yakını görme gözlüğü edinmek. Her halde en az bir gözlük kullanmak zorunda kalmak. Acı ve keder içinde gittiğim göz doktorunun daha dahiyane bir fikri vardı. İki gözlük yerine üç gözlük reçetesi verdi. Uzak için, kontaklens kullanırken yakın için ve kontaklensi çıkardığımda ne tam yakın ne tam uzak olan mesela masa ortasında duran bilgisayar ekranı gibi orta mesafe gözlüğü. Bundan sonrası sizin için biraz daha karışık olacak diye ekledi. 

14 Mart 2021 Pazar

    Yan köylüm, iş arkadaşım arıyor. Beraber çalıştığımız zamanlar üzerine yıllar geçmiş başka şehirlere savrulmuş, sonra daha başka şehirlere tayin görmüşken. Tayin olunmaz bazen tayin "görülür". O gördüğünü hem iliklerine kadar hissedersin, bambaşka bir şehirde, tanımadığın, bilmediğin bir kültürün orta yerinde kaldığında. Nasılsın iyi misin bu pandemi ne uzun sürdü gelenekselleşmiş kalıp konuşmaların ardından film öneriyor. Hepimiz bunaldık tabii. Bu memleketlimin bana böyle "bayanlar çok beğeniyor bu filmi" dipnotuyla önermesi yoksa başka türlü açıklanamaz. Yahu benim bayanların çoğunluğunun beğendiği neyi beğendiğimi gördün? hatta beylerin? Çoğunluğun baylı bayanlı beğendiği bir şeyi benim beğendiğimi ne zaman gördün. Bu pandemi yüzünden hep, karantina yüzünden. Sakinim ama.

12 Şubat 2021 Cuma

         Semiha elindeki tableti bıraktı, gözlerini kapattı ve parmaklarıyla gözlerine bastırdı bir süre. Okuduğu kaza sahnesi yaşadığı ile birebir örtüşüyordu. Kelimelerin arasında arkadaki arabanın kendisine çarptığında çıkan sesi duymuş gibiydi, sonrası kapkaranlık belirsiz bir sürenin ardında döndüğünü, elinin ayağının bir uzantısı, uzvu haline gelmiş gibi kullandığı arabanın aslında ondan bağımsız bir teneke olduğunu fark ettiği yine de hiç bir şeyi fark edemediği bir boşluk. Karanlık. Aklına ilk gelen şey "frene basmalıyım" cümlesi oldu niye sonra. Ama fren her zaman ayağını uzattığı yerde değil miydi? freni bulamadı bir süre, sonra derin nefes aldı tekrar, frenin nerede olduğunu düşünmeyi bıraktı, arkasından bir başka araç bir kere daha çarptı bu sefer hafifçe, çarpan araba ilerledi, sağa çekti ve durdu. Semiha aynı şeyi yaptı, sağa çekti aracı ve durdu. Durduğunda freni bulduğunu fark etti. Kapıyı açtı ama inmeden kızını araması gerektiğini düşündü, şimdi de telefonu bulamıyordu. Arabadan inip koltuğa baktı, akşamın karanlığında pek bir şey seçemiyordu. Kendisine ilk çarpan araç çok geride kalmıştı, demek ki o kadar süre savrulmuştu, ikinci çarpan araçtan inen adam yanına geldi, iyi misiniz dedi, sanırım dedi Semiha, telefonuna ulaşmalı ve kızını aramalıydı, kızı onu alması için bekliyordu, 20 km ilerde, ve saat daha geç olursa herhangi bir toplu taşımaya binemezdi eve dönmek için, adam telefonuyla birilerini aramaya başlamıştı. Nihayet telefonu bulduğunda onu telaşlandırmadan eve otobüsle dönmesi gerektiğini hafif bir trafik kazası geçirdiğini ama  işlemlerin uzayacağını söyledi. Makas atarak en sonunda güvenlik şeridinde duran minibüse çarpan, çarpmanın etkisiyle yola uçan ve Semiha'nın en son önünde uçarak düştüğünü gördüğü motorcu çok gerilerde yerde yatıyordu. Semiha havadaki adamı görünce frene basmıştı, çarpmamak için sola kırmıştı, ama tam o sırada en sol şeritten arkadan kendisini sıkıştıran araç yüzünden canından bezmiş, orta şeride geçmekte olan araba saatte 100 km hızıyla arkadan çarpmıştı. Bu açılı vuruşla Semiha'nın minik sevimli kırmızı arabası bilardo topu misali kendi etrafında dönerek savrulmuştu. "İlk büyük kazanız mı?" diye sordu ikinci çarpan arabanın sürücüsü bu sefer de. "ilk kazam" diye mırıldandı Semiha. "Çok iyi kurtardınız ama refüje çarpmadan" İyi mi kurtarmıştı ki? Hiç bir şey hatırlamıyordu Semiha. Kocaman karanlık bir boşluk. Sonrası polisin tutanağında motorcuyu kurtaran ve kendi aracını feda etmiş olan Semiha. Karakolda ifade alınması için diğer üç sürücüyle birlikte beklerken ikinci çarpan aracın sürücüsü "masumlar apartmanını izlemiş miydiniz" dedi ortaya. Bahsettiği dizi bir araba kazası ile başlıyor, sonunda birbirlerine aşık olan iki araç sürücüsü evleniyordu. Semiha o an çok sinirlendiğini sandı. Oysa asıl, üç gün sonra iş arkadaşı Semiha'nın geçirdiği kazayı diğer iş yeri sakinlerine anlatırken "yok canım akşam 9 değildir o, sabah 9'dur kazanın olduğu saat, akşam 9 da basın ekspres yolunda ne işi olur ki Semiha'nın" dediğini kendisine böyle açıkça söylerken sinirlendi. 

13 Ocak 2021 Çarşamba

 Müzik iyileştirir...