29 Eylül 2010 Çarşamba
Uyumam gerektiğini biliyorum. Önce sakince evin içinde dolandım bir süre. Eğer uyuyamazsam, yarın bugünden kötü geçecek. Eminim. Süt iyi gelir, bunuda biliyorum. Ama ılık olmalı. Ve tabiiki bu kadar sigara içmemek de işe yarayabilir. Acıyan gözlerle salondan yatak odasına onbeş adım yürüyorum. Geri dönüş yirmi adım, salonda televizyonun yanına kadar gittiğim için. Açık tv kanalları arasında nahoş bir gezinti. bir belgesel kanalı ve hiç durmadan dizi yayınlayan bir başka favori kanalımda da umut yok. Pek beceriksiz bir csı versiyonu, kalın kaşlı bir kadın, kaşlarını kaldırıp çattıkça çok derin fikirlere mazhar olduğu sanılgısını yaratmaya çalışan. Berbat bir yüz aslında. Belki de çekicidir. Bilinmez. Yürümeye devam ettim. 8 adım. banyonun karşısı. Her iyi çalışan gibi makyajımı temizlemeliyim. Oysa ellerimle gözlerime bastıra bastıra ovuşturarak sabah sürdüğüm ve her nasılsa hala kalabilen siyah rimelimi, baskının şiddetiyle akacak gözyaşlarımla yüzümün her tarafına bulaştırararak yaymayı tercih ederim. Daha kolay bir temizleme. Yaymak temizlemekmidir? Aslında gerçekten çok kötü geçen bir gün değildi. Yorgunluk ve sabahın köründe yarım kalmış bir rüyadan saatin sevimsiz alarmıyla çekilip alınma hai ile uyanmştım. Bana beş saatten uzun gelen ama aslında iki saati zor bulan bir süre minicik bir taburede oturup zor zamanları olduğunu hissettiğim iki arkadaşıma gereksiz şebeklik yapma çabaları içinde çay ve sigara içmek. Bu caddenin bende anıları ne kadar farklıydı oysa. Bu oturduğumuz yer minicikti, daha o zamanlar bu genişçe camekanlı yer eklenmemişti, ve biz orada hiç oturmamıştık, oturan kitleye anlamsız, küçümser bir bakış atarak daha ilerilere açılırdık. Hepçek. Heptek. Hoptek. Başım dönüyordu birde tabii. Birde alnımın tamda sol kaşımın üstüne gelen tarafını yeniden çarpmıştım, bundan onbeş gün kadar önce çarptığım gibi. Neden ısrarla aynı yeri "yanlışlıkla" vurduğuma bilinçaltı bir açıklama getiremeyerek ama en azından daha hafif bir darbe oluşu ile teselli etmeye çalışarak kendimi volta atmaya devam ettim. Bir evin odalarının adımla ölçülebilmesi çok eğlenceli birşey. Birde insanın gözleri kapanırken yazabilmesi.
26 Eylül 2010 Pazar
E ne olsun birde baktım ki onun cümleleri, benim klavyemden dökülüvermiş, ekranın beyazlığında simsiyah harflerle hemde, nasıl oluyor, nasıl uyuzlandım kendime, öfke duydum, ayağa kalkıp birkaç tur attım odada, salonda yatan sessiz misafirimin uykusunu bölmeme namına odadan çıkamadım, huysuzlandım, yürüdüm geri döndüm masama doğru beş adım. Yeniden beş adım. Kızım yarı uykulu elinde yastığı kapıyı araladı, yüzüme bir baktı kaçamak, tepki veremeyecek kadar huzursuz halimden yararlanıp yatağa yerleşti, yorganın içinde kayboluverdi aniden. Sırtımın ağrısı coşmuş, gözlerim 3 numaradan beşbuçuğa zıplamıştı kurumaktan, limbal yetersizliğin doruk anları. Kapat gözlerini. Uyusam da bir saat sonra yeniden uyanmalıyım. Yapmalıyım. Etmeliyim.
Gece boyunca o minik masanın iki ucundaydık. Sessizce dinledim onu. O yolda gitmeyi sevdim. Tekrar gitmek istedim. Çok tenha ama. Korkak yanım ile Gitme yanlısı yanım savaş edecek. Tembelliğim ve kıpırtısızlık isteğim kazanacak.
"okumuyor, kelimelere bakıyorsun sadece" dedi yazının sahibi. Gözlerimi kapattım bir an. Google da araştırılacaklar; ruskin, vertigo.
"rafa proust kitaplarını dizip, "ben proust severim arkadaş" deme cüretini gösteren dıngıloşlara "ruskin?!" deyiveriniz, sıcak çaya attığınız bir şekerden daha hızlı eriyip gidecektir, suya karışacak ve çayın kendine özgü kızıl kahve rengindeki o berrak tonaja bulanıklık katacaktır bozuk hamuruyla"-arsan dolay
Bende eriyecek edepde kalmamış. Utanmaksızın üstelik Susam ve Zambaklar ı da okumaya kalkabilirim. Birde farklı olduğuma dair duyduğum inanç ile barışabilsem, "yadırganacak olan benim varlığım berikininki değil" cümlesi lime lime doğramazdı beynimi.
"rafa proust kitaplarını dizip, "ben proust severim arkadaş" deme cüretini gösteren dıngıloşlara "ruskin?!" deyiveriniz, sıcak çaya attığınız bir şekerden daha hızlı eriyip gidecektir, suya karışacak ve çayın kendine özgü kızıl kahve rengindeki o berrak tonaja bulanıklık katacaktır bozuk hamuruyla"-arsan dolay
Bende eriyecek edepde kalmamış. Utanmaksızın üstelik Susam ve Zambaklar ı da okumaya kalkabilirim. Birde farklı olduğuma dair duyduğum inanç ile barışabilsem, "yadırganacak olan benim varlığım berikininki değil" cümlesi lime lime doğramazdı beynimi.
19 Eylül 2010 Pazar
adalet üzerine adil olmayan bir sohbet
doc holliday (ci) semiaa (@) kanun adalet için konmaz:)
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
doc holliday (ci) semiaa (@) kanun düzen için konur
semiaa (@) doc holliday (ci) haklısın.
semiaa (@) doc holliday (ci) ama ama:)
semiaa (@) doc holliday (ci) şu ayırımı yapan nedir
doc holliday (ci) semiaa (@) :))
semiaa (@) doc holliday (ci) adalet değilmidir
semiaa (@) doc holliday (ci) diyelim ki komşum benden sigara çaldı
semiaa (@) doc holliday (ci) adamın biri banka hortumladı.
semiaa (@) doc holliday (ci) ikisi arasındaki ceza farkını
semiaa (@) doc holliday (ci) adalet sağlamaz mı
doc holliday (ci) semiaa (@) adaleti uygulayıcı tayin eder
doc holliday (ci) semiaa (@) kanunlar degil
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünen biri için bu ikisi arasında ucurumlar vardır
doc holliday (ci) semiaa (@) adaleti yasa temin etse
doc holliday (ci) semiaa (@) bilgisayarların yargılama etmesi gerekir
doc holliday (ci) semiaa (@) di mi?
semiaa (@) doc holliday (ci) bu ikisi arasındaki ceza farkı
semiaa (@) doc holliday (ci) kanunlarda yazılmıyormu?
doc holliday (ci) semiaa (@) kanunlar adalet koyucunun nası hareket etmesi
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
doc holliday (ci) semiaa (@) kanun düzen için konur
semiaa (@) doc holliday (ci) haklısın.
semiaa (@) doc holliday (ci) ama ama:)
semiaa (@) doc holliday (ci) şu ayırımı yapan nedir
doc holliday (ci) semiaa (@) :))
semiaa (@) doc holliday (ci) adalet değilmidir
semiaa (@) doc holliday (ci) diyelim ki komşum benden sigara çaldı
semiaa (@) doc holliday (ci) adamın biri banka hortumladı.
semiaa (@) doc holliday (ci) ikisi arasındaki ceza farkını
semiaa (@) doc holliday (ci) adalet sağlamaz mı
doc holliday (ci) semiaa (@) adaleti uygulayıcı tayin eder
doc holliday (ci) semiaa (@) kanunlar degil
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünen biri için bu ikisi arasında ucurumlar vardır
doc holliday (ci) semiaa (@) adaleti yasa temin etse
doc holliday (ci) semiaa (@) bilgisayarların yargılama etmesi gerekir
doc holliday (ci) semiaa (@) di mi?
semiaa (@) doc holliday (ci) bu ikisi arasındaki ceza farkı
semiaa (@) doc holliday (ci) kanunlarda yazılmıyormu?
doc holliday (ci) semiaa (@) kanunlar adalet koyucunun nası hareket etmesi
gerektiğine standart belirler
doc holliday (ci) semiaa (@) düzen olsun die
semiaa (@) doc holliday (ci) hım
semiaa (@) doc holliday (ci) ana kavramlar kanunda belirlenir yafu:P
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
senin bu konusmadaki temel engelin
maalsef
insanlıgın en temel bilgi problematiği
semiaa (@) doc holliday (ci) bilgisizsin diyorsun:)
kibar bi şekilde:)
doc holliday (ci) semiaa (@) bilgi ile olan alışverişin çok arızalı
henüz kelimeler kavramlarla olan ilişkin tanımsız
kullandıgın kavramlara hakim değilsin
bu imkansız gibi bişi artık
zira hayat bir bombardıman gibi yagdırıyor
ve kontrolsüz bir ögrenme edinme süreci
kavramların özünden kopmuş
ve doğal olarak o kopuk kavramlarla düşünen insan da savruk
modern olma iddiasındaki birisinin adalet "işleyişi" konusunda
doc holliday (ci) semiaa (@) düzen olsun die
semiaa (@) doc holliday (ci) hım
semiaa (@) doc holliday (ci) ana kavramlar kanunda belirlenir yafu:P
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
senin bu konusmadaki temel engelin
maalsef
insanlıgın en temel bilgi problematiği
semiaa (@) doc holliday (ci) bilgisizsin diyorsun:)
kibar bi şekilde:)
doc holliday (ci) semiaa (@) bilgi ile olan alışverişin çok arızalı
henüz kelimeler kavramlarla olan ilişkin tanımsız
kullandıgın kavramlara hakim değilsin
bu imkansız gibi bişi artık
zira hayat bir bombardıman gibi yagdırıyor
ve kontrolsüz bir ögrenme edinme süreci
kavramların özünden kopmuş
ve doğal olarak o kopuk kavramlarla düşünen insan da savruk
modern olma iddiasındaki birisinin adalet "işleyişi" konusunda
bile fikri yok
bu yabanlık
malsef insanlıgın mahvı aslında
ama gözle görünen yine de güneşin doğmasına engel degil
herkes o gayya kuyusunda oldugu için tuhaflık yasamıyorsunuz
adaleti kanunların tesis ettiği/etmesi gerektiği gibi bir düşünce:)
bu fiilayata nası akseder 2 dk düşününce insan dehşete kapılıyor
nazilerde bile bu hayal ötesi bi aşırılık kabul edilirdi kesin
aslında ne dediğini bilsen kendine şaşırırdın:)
semiaa (@) doc holliday (ci) ne dedim hakkat :))
semiaa (@) doc holliday (ci) hala öle düşünüyorum ki:)
semiaa (@) doc holliday (ci) du ben bunun üzerine düşüneyim
semiaa (@) doc holliday (ci) dediğim ne:)
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünüyorum değil de.. zannediyorum desen kabul edebilirim:)
:)
sana sorayım bak
semiaa (@) doc holliday (ci) evet?
doc holliday (ci) semiaa (@) kanun der ki
doc holliday (ci) semiaa (@) bir yerden bişi çalarsan hırsızlıktır
doc holliday (ci) semiaa (@) di mi?
semiaa (@) doc holliday (ci) evet
doc holliday (ci) semiaa (@) bankaya girip 10 trilyon çalarsan
hırsızlık suçunu işlemiş olursun
cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapistir
ve eger silahla felan etmemişsen 2 yıl yersin
anladın mı bunu
semiaa (@) doc holliday (ci) evet
doc holliday (ci) semiaa (@) gece cocugun ateşlendi.. cebinde 2 lira var...
bu yabanlık
malsef insanlıgın mahvı aslında
ama gözle görünen yine de güneşin doğmasına engel degil
herkes o gayya kuyusunda oldugu için tuhaflık yasamıyorsunuz
adaleti kanunların tesis ettiği/etmesi gerektiği gibi bir düşünce:)
bu fiilayata nası akseder 2 dk düşününce insan dehşete kapılıyor
nazilerde bile bu hayal ötesi bi aşırılık kabul edilirdi kesin
aslında ne dediğini bilsen kendine şaşırırdın:)
semiaa (@) doc holliday (ci) ne dedim hakkat :))
semiaa (@) doc holliday (ci) hala öle düşünüyorum ki:)
semiaa (@) doc holliday (ci) du ben bunun üzerine düşüneyim
semiaa (@) doc holliday (ci) dediğim ne:)
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünüyorum değil de.. zannediyorum desen kabul edebilirim:)
:)
sana sorayım bak
semiaa (@) doc holliday (ci) evet?
doc holliday (ci) semiaa (@) kanun der ki
doc holliday (ci) semiaa (@) bir yerden bişi çalarsan hırsızlıktır
doc holliday (ci) semiaa (@) di mi?
semiaa (@) doc holliday (ci) evet
doc holliday (ci) semiaa (@) bankaya girip 10 trilyon çalarsan
hırsızlık suçunu işlemiş olursun
cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapistir
ve eger silahla felan etmemişsen 2 yıl yersin
anladın mı bunu
semiaa (@) doc holliday (ci) evet
doc holliday (ci) semiaa (@) gece cocugun ateşlendi.. cebinde 2 lira var...
ölecek die korkuyosun... gidip eczane vitrinini kırıp elini
uzatıp 4 liralık ateş düşürücü hap çalıyorsun
cezası 2 yıldan 5 yıla kadar
gece işlediğin için 2 yıl 6 ay yersin
işte sana kanunun adaleti
kanunlar adaleti temin edemez
kanunlar adalet dagtıcıya düzenli olması için yolda şerit çizgileri
cezası 2 yıldan 5 yıla kadar
gece işlediğin için 2 yıl 6 ay yersin
işte sana kanunun adaleti
kanunlar adaleti temin edemez
kanunlar adalet dagtıcıya düzenli olması için yolda şerit çizgileri
ve işaret levhaları görevi görür
semiaa (@) doc holliday (ci) hımm
iyide ikinci örnekte mecburi bi durum var:)
doc holliday (ci) semiaa (@) değil
mecburi duruma kanun ıztırar hali der
ve ıztırar hali için
can ve namuz tehlikesinden bahseder
sen dersen ki burda can sorunu vardı
savcı der ki
gidip hastaneye yalvarsaydın
ya da kaymakamı bulsaydın
yeşil kart alsaydın
imkan varsa ıztırar yoktur der
semiaa (@) doc holliday (ci) demekki kanun adil konmamış:)
doc holliday (ci) semiaa (@) hah
böyle senin gibi düşündükleri için
kanunların dibine girmişler zamanla
ve hala giriyorlar
olabildiğince çok örneği kanuna sıgdırmaya calışmışlar
ve adalet dagıtması gereken yargıcı düşünmesi gerekmesinb
şablonu koyup uygun gelen deliği karalasın demişler
bu ise kendini ifade edemeyen
derdini anlatamayan
fırsat bulamayan
avukat tutamayan
o şablona kendi resmini denk getiremeyenlerin "haksız" ceza
semiaa (@) doc holliday (ci) hımm
iyide ikinci örnekte mecburi bi durum var:)
doc holliday (ci) semiaa (@) değil
mecburi duruma kanun ıztırar hali der
ve ıztırar hali için
can ve namuz tehlikesinden bahseder
sen dersen ki burda can sorunu vardı
savcı der ki
gidip hastaneye yalvarsaydın
ya da kaymakamı bulsaydın
yeşil kart alsaydın
imkan varsa ıztırar yoktur der
semiaa (@) doc holliday (ci) demekki kanun adil konmamış:)
doc holliday (ci) semiaa (@) hah
böyle senin gibi düşündükleri için
kanunların dibine girmişler zamanla
ve hala giriyorlar
olabildiğince çok örneği kanuna sıgdırmaya calışmışlar
ve adalet dagıtması gereken yargıcı düşünmesi gerekmesinb
şablonu koyup uygun gelen deliği karalasın demişler
bu ise kendini ifade edemeyen
derdini anlatamayan
fırsat bulamayan
avukat tutamayan
o şablona kendi resmini denk getiremeyenlerin "haksız" ceza
almasına
o kanunları "iyi bilenlerin" paçayı yırtmasına yol açmış
işte avukatlık senin gibiler yüzünden süper bi meslek
beyaz insan adaletidir bu
gücün adaleti
ulaşabilene adalet
okuyabilene
görebilene
oysa adalet
farkında olmayanın düşürdüğü cüzdanını akşam evine
o kanunları "iyi bilenlerin" paçayı yırtmasına yol açmış
işte avukatlık senin gibiler yüzünden süper bi meslek
beyaz insan adaletidir bu
gücün adaleti
ulaşabilene adalet
okuyabilene
görebilene
oysa adalet
farkında olmayanın düşürdüğü cüzdanını akşam evine
göndermek olmalı
ve bunu kanun edemez
"vicdan eder"
semiaa (@) doc holliday (ci) kişinin insafına mı kalmalı ?
vicdan
standartlaşabilecek bişi diil ki.
doc holliday (ci) semiaa (@) adalet standart olamaz
standart adalet
semiaa (@) doc holliday (ci) kadı sistemine mi dönmeli?
doc holliday (ci) semiaa (@) i.neliktir
semiaa (@) doc holliday (ci) :)))
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünelim
adam birinin agzını burnunu kırıyo komalık ediyo
standart adalet der ki
ceza ver
ceza verilir para cezasına dönüşür genelde
günlüğü 30 liradan
6 ay ceza alsa 5 milyar eder
sadam trilyoner
5 milyar ne ki?
şimdi sen buna ceza mı vermiş oldun?
baska örnek
aynı vakadan yola çıkalım
paraya cevirmedin
yatacaksın dedin
beni içeri atsan 5 ay
ben 5 ayda zarar ederim
işim batar
e kopuk ali beni komaya soksa
lan zaten aç
içerde hiç değilse karnı doyacak
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
doc holliday (ci) semiaa (@) sırf bunun için eden var
hangisi adalet
semiaa (@) doc holliday (ci) paraya çevirlebilip
çevrilememe de standart olmalı:)
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
semiaa (@) doc holliday (ci) yada diyelim
adam ödeyemeyecek durumda
doc holliday (ci) semiaa (@) milyarlarca ihtimali kanunlara yazıp
semiaa (@) doc holliday (ci) 5 bin lirayı
doc holliday (ci) semiaa (@) hatta bu ihtimalleri bi prgrama yükleyip
insanlara bilgisayarlar yargılamalı o halde
en standart işi bilgisayar yapar
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
o kadar da diil tabe:P
doc holliday (ci) semiaa (@) ne kadar peki?
ölçüsü ne?
semiaa (@) doc holliday (ci) zor soru.
ölçü belirlemek: )
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
semiaa (@) doc holliday (ci) en baştan düşünürsek konuşmayı
uygulayıcının adil olması gerektiğini söylüyorsun.
e bende uygulayıcı diilmiyim:P
doc holliday (ci) semiaa (@) hayır
öyle bişi demedim
adaleti uygulayıcı dagıtır dedim
uygulayıcı adil olmalı demedim
aynı şey değil farkedebiliyo musun:Ç)
semiaa (@) doc holliday (ci) bide aradaki farkı görebilseydim:)
doc holliday (ci) semiaa (@) uygulayıcıya benzin pompası diyelim
ben diyorum ki
adaleti benzin pompası dagıtır
sen diyosun ki.. benzin pompası adildir dedin
dagıtımdan bahsediyorum
onun özünden degil
onun özü konu değil
adaletin nerden dagıldıgı konu
gene anlamadın di mi:)
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
"adalet dağıtmak"
ne o zaman
doc holliday (ci) semiaa (@) yaw kardeşim
birinin yemeks ervisi yapması ile
o yemeks ervisi edenin lezzetli bi yemek olması aynı mıdır
yemek dagıtan diyorum
dagıtıcı yemek diyosun
semiaa (@) doc holliday (ci) :))))
e aslında
en temelinde bende öle kastetmişim:)
bu açıdan bakarsak :)
doc holliday (ci) semiaa (@ ) adalet dagıtıcının adil olması başka bişidir
öncelikle opnun adalet dagıtılan yer oldugunu anlaman lazım
sonrasında onun vasıflarını konusursun
uygulayıcı adalet dagıtır diyorum
ben de uygulayıcıyım diyo
komedi gibisin
arka sıradn bi seramik ustası el kaldırıp "benim de adım
ve bunu kanun edemez
"vicdan eder"
semiaa (@) doc holliday (ci) kişinin insafına mı kalmalı ?
vicdan
standartlaşabilecek bişi diil ki.
doc holliday (ci) semiaa (@) adalet standart olamaz
standart adalet
semiaa (@) doc holliday (ci) kadı sistemine mi dönmeli?
doc holliday (ci) semiaa (@) i.neliktir
semiaa (@) doc holliday (ci) :)))
doc holliday (ci) semiaa (@) düşünelim
adam birinin agzını burnunu kırıyo komalık ediyo
standart adalet der ki
ceza ver
ceza verilir para cezasına dönüşür genelde
günlüğü 30 liradan
6 ay ceza alsa 5 milyar eder
sadam trilyoner
5 milyar ne ki?
şimdi sen buna ceza mı vermiş oldun?
baska örnek
aynı vakadan yola çıkalım
paraya cevirmedin
yatacaksın dedin
beni içeri atsan 5 ay
ben 5 ayda zarar ederim
işim batar
e kopuk ali beni komaya soksa
lan zaten aç
içerde hiç değilse karnı doyacak
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
doc holliday (ci) semiaa (@) sırf bunun için eden var
hangisi adalet
semiaa (@) doc holliday (ci) paraya çevirlebilip
çevrilememe de standart olmalı:)
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
semiaa (@) doc holliday (ci) yada diyelim
adam ödeyemeyecek durumda
doc holliday (ci) semiaa (@) milyarlarca ihtimali kanunlara yazıp
semiaa (@) doc holliday (ci) 5 bin lirayı
doc holliday (ci) semiaa (@) hatta bu ihtimalleri bi prgrama yükleyip
insanlara bilgisayarlar yargılamalı o halde
en standart işi bilgisayar yapar
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
o kadar da diil tabe:P
doc holliday (ci) semiaa (@) ne kadar peki?
ölçüsü ne?
semiaa (@) doc holliday (ci) zor soru.
ölçü belirlemek: )
doc holliday (ci) semiaa (@) :)
semiaa (@) doc holliday (ci) en baştan düşünürsek konuşmayı
uygulayıcının adil olması gerektiğini söylüyorsun.
e bende uygulayıcı diilmiyim:P
doc holliday (ci) semiaa (@) hayır
öyle bişi demedim
adaleti uygulayıcı dagıtır dedim
uygulayıcı adil olmalı demedim
aynı şey değil farkedebiliyo musun:Ç)
semiaa (@) doc holliday (ci) bide aradaki farkı görebilseydim:)
doc holliday (ci) semiaa (@) uygulayıcıya benzin pompası diyelim
ben diyorum ki
adaleti benzin pompası dagıtır
sen diyosun ki.. benzin pompası adildir dedin
dagıtımdan bahsediyorum
onun özünden degil
onun özü konu değil
adaletin nerden dagıldıgı konu
gene anlamadın di mi:)
semiaa (@) doc holliday (ci) :)
"adalet dağıtmak"
ne o zaman
doc holliday (ci) semiaa (@) yaw kardeşim
birinin yemeks ervisi yapması ile
o yemeks ervisi edenin lezzetli bi yemek olması aynı mıdır
yemek dagıtan diyorum
dagıtıcı yemek diyosun
semiaa (@) doc holliday (ci) :))))
e aslında
en temelinde bende öle kastetmişim:)
bu açıdan bakarsak :)
doc holliday (ci) semiaa (@ ) adalet dagıtıcının adil olması başka bişidir
öncelikle opnun adalet dagıtılan yer oldugunu anlaman lazım
sonrasında onun vasıflarını konusursun
uygulayıcı adalet dagıtır diyorum
ben de uygulayıcıyım diyo
komedi gibisin
arka sıradn bi seramik ustası el kaldırıp "benim de adım
kitapta uygulayıcı" geçiyo dese napcaz?
semiaa (@) doc holliday (ci) ahahhahaha
çok güldüm
ben bunu bloğa atıcam
bu sohbeti:)
doc holliday (ci) semiaa (@) at da kavramlar karşısında düştüğün çaresizliği görüp
semiaa (@) doc holliday (ci) ahahhahaha
çok güldüm
ben bunu bloğa atıcam
bu sohbeti:)
doc holliday (ci) semiaa (@) at da kavramlar karşısında düştüğün çaresizliği görüp
görüp ağla arada
doc holliday (ci) semiaa (@) hani derler ya
doc holliday (ci) semiaa (@) kedi..
doc holliday (ci) semiaa (@) 40 gün aglamış:)
semiaa (@) doc holliday (ci) hı
semiaa (@) doc holliday (ci) neye ağlamış?
doc holliday (ci) semiaa (@) haha
doc holliday (ci) semiaa (@) hani derler ya
doc holliday (ci) semiaa (@) kedi..
doc holliday (ci) semiaa (@) 40 gün aglamış:)
semiaa (@) doc holliday (ci) hı
semiaa (@) doc holliday (ci) neye ağlamış?
doc holliday (ci) semiaa (@) haha
17 Eylül 2010 Cuma
TÜRK USULÜ İZDİVAÇ
Adam kaldırımın ucunda beni bekliyordu. Orta boylu, ince yapılı, kazağını omuzlarına atmış, elini kot pantolonun dar ceplerine sıkıştırmış halde. Sakince park ettiğim arabamdan inip yanına gittim. Gülümsedi. İlk intiba önemlidir. Gülümsemeli tabi. Çok rüzgar esmese bende bana söylendiği gibi (“öyle suratsız durma işyerindeymişsin gibi, az gülümse”) gülümseyebilirdim belki. Küçük ince parmaklı elini uzattı, neredeyse benim elim kadardı elleri, dostça bir el sıkışmanın ardından kafeye yürüdük. Yaşından küçük görünüyordu, sakalları ve az kalan saçlarının çoğu kırlaşmış olmasına rağmen, belki yüzündeki muzip ifadeden kaynaklanıyordu, belki bu beyaz halin onda gümüşsü bir ışık yaratıyor oluşundan. Otururken, ne istersin diye sordu nedense, uzunca bir yoldan gelmiştim aslında sıkışık bir haldeydim. “tuvalet isterim” dedim. Gülümsedi, oturduk. Ben ayağa kalktım, içeri doğru yürürken tuvalet olması muhtemel yerin pek virane girişinden içeriyi tahmin ettiğimden hemen vazgeçtim. Gerisin geriye dönerken adamın hala kaçmamış olmasına şaşırarak, yanına oturdum. Çaylarımız gelmişti, hayli rüzgarlı bir İstanbul ikindisi, yağmur yağdı yağacak terkar, gri bulutlar yüklü, boşaltacaklar yüklerini üzerimize, karşıda marmara huzursuz, kıpır kıpır. Adam konuşmaya başladı. Efendi birine benziyordu bahsedildiği gibi. Kısa hayat hikayesini anlatırken birden telefonu çaldı. Canı sıkılmış bir bakışla baktı önünde duran telefona, eline aldı, sevimsiz huzursuz “hayır evde değilim ben. Dışardayım. Umut evde. Sonra ararım seni” deyip kapadı. Aslına benim cevap verdiği telefonlar için bir açıklama yapmasını gerektirmeyecek bir kadın olduğumu biliyormuydu, farkındamıydı, yada nasıl bir tepki vermemi istiyordu bilmiyorum, ama kapatırken gözüme ilişen isimden, konuşurken ki halinden çoktan eski eşi olduğunu anlamıştım. Gülümsedim ve birşeyler söylemesine fırsat vermeden “hissetti galiba” dedim. Savunma kaleleri düşmüş, gülümsedi. İtiraz etmeden “galiba”dedi ve kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Bu yaklaşık iki saat kadar sürdü. Bu arada üşüdüğüm için ve oda üşüyüp titremeye başladığı için, kalktık ve görece daha sıcak bir yerlere oturduk. Ancak ikimizde sigara içtiğimizden kapalı bir alana giremedik ve güzelce bir dondurmacının bahçesinde kahve içmeye devam ettik. Sürekli konuşuyordu ve konuşurkende yüzüme ve bedenime alıcı gözle bakıyordu. Bu durum bir hayli şaşkınlık vericiydi, kendimi üzerinde afilli bir elbise olan bir vitrin mankeni gibi hissediyordum, camekanın öbür ucundaki adam küçük oğluna bunu alıp almaması gerektiğini düşünüyor gibiydi. Utanmasa elini uzatıp sağını solunu çekiştirmeye kalkacaktı sanki. Ara ara duruyor, soluklanıp gülümsüyordu. Sanki benden bir karşılık bekliyordu onaylama yada yadırgama. Tam da bu anlarda ben başımı çeviriyordum aklımdan geçenleri anlayacak diye, yada kahveme bir şeker daha atıyordum gereksiz sessizliği “çok acıymış bu bir şeker daha atayım” lüzumsuz cümlesiyle bölerek. Beklediği buna benzer bir şey olmadığından devam ediyordu. En son sustu, artık tüm hayat hikayesi bitip son yıllara geldiğinde. Yüzüme baktı. Konu ile ilgili birşeyler söylemek zorunluluğu içinde rahatsız “hayat … zor tabii..” dedim. Sabrına hayran bırakacak birşekilde gülümsedi yeniden. Sonra açıkça güldü.
“tüm bu konuşmanın üstüne sadece bu kadar mı söyleyeceksin? Hayat zor?”
“evet.. yani.. şey.. ne demeliyim ki?”
Burada kızmasını hayal kırıklığı içinde surat asmasını yada somurtup umutsuzlukla hadi kalkalım demesini bekliyordum. Ama tam tersine gülümseyişi hiç bozulmadan adımı mırıldandı sesli, bu seferde masadaki bir tatlı çeşidi imişim gibi baktı. Bu şekilde bakması tabiki tanıştırılma usulümüze, adet ve göreneklerimize aykırıydı ama hatırlatmayı gereksiz bulduğumdan sustum.
“eğer hayatının böyle iyi olduğunu düşünüyorsan ve kafanda bir evlilik fikri yoksa bunu sürdürmeyelim. Ama düşüncen tam aksiyse ben seninle görüşmek ve seni daha fazla tanımak isterim.”
İşte her ortayaşlı kadının hayali, beyaz saçlı prensi, karşıma geçmişti, Ah dedim içimden.
“Cogito Ergusum” diye mırıldandım.
Adam kaldırımın ucunda beni bekliyordu. Orta boylu, ince yapılı, kazağını omuzlarına atmış, elini kot pantolonun dar ceplerine sıkıştırmış halde. Sakince park ettiğim arabamdan inip yanına gittim. Gülümsedi. İlk intiba önemlidir. Gülümsemeli tabi. Çok rüzgar esmese bende bana söylendiği gibi (“öyle suratsız durma işyerindeymişsin gibi, az gülümse”) gülümseyebilirdim belki. Küçük ince parmaklı elini uzattı, neredeyse benim elim kadardı elleri, dostça bir el sıkışmanın ardından kafeye yürüdük. Yaşından küçük görünüyordu, sakalları ve az kalan saçlarının çoğu kırlaşmış olmasına rağmen, belki yüzündeki muzip ifadeden kaynaklanıyordu, belki bu beyaz halin onda gümüşsü bir ışık yaratıyor oluşundan. Otururken, ne istersin diye sordu nedense, uzunca bir yoldan gelmiştim aslında sıkışık bir haldeydim. “tuvalet isterim” dedim. Gülümsedi, oturduk. Ben ayağa kalktım, içeri doğru yürürken tuvalet olması muhtemel yerin pek virane girişinden içeriyi tahmin ettiğimden hemen vazgeçtim. Gerisin geriye dönerken adamın hala kaçmamış olmasına şaşırarak, yanına oturdum. Çaylarımız gelmişti, hayli rüzgarlı bir İstanbul ikindisi, yağmur yağdı yağacak terkar, gri bulutlar yüklü, boşaltacaklar yüklerini üzerimize, karşıda marmara huzursuz, kıpır kıpır. Adam konuşmaya başladı. Efendi birine benziyordu bahsedildiği gibi. Kısa hayat hikayesini anlatırken birden telefonu çaldı. Canı sıkılmış bir bakışla baktı önünde duran telefona, eline aldı, sevimsiz huzursuz “hayır evde değilim ben. Dışardayım. Umut evde. Sonra ararım seni” deyip kapadı. Aslına benim cevap verdiği telefonlar için bir açıklama yapmasını gerektirmeyecek bir kadın olduğumu biliyormuydu, farkındamıydı, yada nasıl bir tepki vermemi istiyordu bilmiyorum, ama kapatırken gözüme ilişen isimden, konuşurken ki halinden çoktan eski eşi olduğunu anlamıştım. Gülümsedim ve birşeyler söylemesine fırsat vermeden “hissetti galiba” dedim. Savunma kaleleri düşmüş, gülümsedi. İtiraz etmeden “galiba”dedi ve kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Bu yaklaşık iki saat kadar sürdü. Bu arada üşüdüğüm için ve oda üşüyüp titremeye başladığı için, kalktık ve görece daha sıcak bir yerlere oturduk. Ancak ikimizde sigara içtiğimizden kapalı bir alana giremedik ve güzelce bir dondurmacının bahçesinde kahve içmeye devam ettik. Sürekli konuşuyordu ve konuşurkende yüzüme ve bedenime alıcı gözle bakıyordu. Bu durum bir hayli şaşkınlık vericiydi, kendimi üzerinde afilli bir elbise olan bir vitrin mankeni gibi hissediyordum, camekanın öbür ucundaki adam küçük oğluna bunu alıp almaması gerektiğini düşünüyor gibiydi. Utanmasa elini uzatıp sağını solunu çekiştirmeye kalkacaktı sanki. Ara ara duruyor, soluklanıp gülümsüyordu. Sanki benden bir karşılık bekliyordu onaylama yada yadırgama. Tam da bu anlarda ben başımı çeviriyordum aklımdan geçenleri anlayacak diye, yada kahveme bir şeker daha atıyordum gereksiz sessizliği “çok acıymış bu bir şeker daha atayım” lüzumsuz cümlesiyle bölerek. Beklediği buna benzer bir şey olmadığından devam ediyordu. En son sustu, artık tüm hayat hikayesi bitip son yıllara geldiğinde. Yüzüme baktı. Konu ile ilgili birşeyler söylemek zorunluluğu içinde rahatsız “hayat … zor tabii..” dedim. Sabrına hayran bırakacak birşekilde gülümsedi yeniden. Sonra açıkça güldü.
“tüm bu konuşmanın üstüne sadece bu kadar mı söyleyeceksin? Hayat zor?”
“evet.. yani.. şey.. ne demeliyim ki?”
Burada kızmasını hayal kırıklığı içinde surat asmasını yada somurtup umutsuzlukla hadi kalkalım demesini bekliyordum. Ama tam tersine gülümseyişi hiç bozulmadan adımı mırıldandı sesli, bu seferde masadaki bir tatlı çeşidi imişim gibi baktı. Bu şekilde bakması tabiki tanıştırılma usulümüze, adet ve göreneklerimize aykırıydı ama hatırlatmayı gereksiz bulduğumdan sustum.
“eğer hayatının böyle iyi olduğunu düşünüyorsan ve kafanda bir evlilik fikri yoksa bunu sürdürmeyelim. Ama düşüncen tam aksiyse ben seninle görüşmek ve seni daha fazla tanımak isterim.”
İşte her ortayaşlı kadının hayali, beyaz saçlı prensi, karşıma geçmişti, Ah dedim içimden.
“Cogito Ergusum” diye mırıldandım.
1 Eylül 2010 Çarşamba
Lan dedim hayır dedim, böyle saçmalık olmaz olsun dedim, açlık, sigarasızlık, önümde uzayan giden gönlümü kabartan deniz, hemde karasından kapkaradeniz, nasıl uysal gel bana diyor sok ayaklarını önce, sonra tamamen sağaltayım seni sularımda, her duyum keskinleşmiş, bıçağa dönüşmüş haldeyim, lan dedim yine, ama beriki sallamadı hiç beni, çipil suratsız suratını eğdi sadece gözkapaklarını kırpıştırıp terli tişörtün yapıştığı sırtını döndü gitti. Gerisin geride kaldım, mahalleye giden yokuş yolun başında, biri gelse biri geçse herhangi biri fark etmez, yakasına yapışacağım, vay diyeceğim gözünün üstünde neden kaşın var adi insan, allah yarattı demiyeceğim.. Öfkeden yumruklarımı sıkıyorum, yanaklarımı dişliyorum içerden, ağız boşluğunun denk geldiği bir yerden, nasıl gider, lafımı dinlemeden etmeden, ayaklarımı toprak yola sürtü sürte inmeye devam ettim. Yer yer gözlerim kararsada, toprağa çamura bulana bulana, ilerledim, ha gayret. Bu kızgınlığı güzel bir dövüş paklar. Aşağıda şehir merkezinde kime sataşsam esaslı bi kavga çıkarabilirim bu saatte. Hele akşam üstü ilçenin pezoları yurtdışından getirdikleri tazelerin başındadır. Otellerin önünde volta atıyorlardır. Tazeler içerde. İlk burada yaparlar kariyerlerinin girişini. İyi olanlar terfi ederler. Yeniler için gelenleri vardır sırf. İyiler batıya gider. Kötüler doğuya. Kimi burada kalıp yaşamını içselleştirir. Otel odası onun kendi alanı olur. Sahile in. Biraz yürü. Nefes al. Dönecek. Yine lafını söylersin. Yutman gerekmiyor hiç birşeyi. Şeytanda diyor ki çek git. Bırak bu güzelim dağları, şu ıpılık denizi, bırak da nasıl bırakacaksın. Şöför Osman çıktı geldi birden önüme. "Pek dalgınsın doktorum" dedi gevşek ağzını büze büze. Hay senin doktoruna itoğlu dedim içimden. Kafamı salladım kaşlarım çatık. Yürüdüm. Gittim. Gidilemeyecek hayatımdan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)