22 Ağustos 2016 Pazartesi















Eski büyük şehir alışkanlıklarımın bir parçası olarak, sokağın ortasında durup yanındakini indiren, hatta  sürücü koltuğundan inip bagajdan valiz çıkaran amca, bir de inen orta yaşlıca hatunla sohbete başlayınca yorgunluk, gerginlik halinden kornaya basıverdim, hiç sevmediğim halde. Adam hiç acele etmeden sağa park etti, ama sağda iki araçlık  boş yer varken, ve bende nasılsa diğer yere park ederim diye niyetlenmişken, amca körlemesine girip tek başına işgal etmişti. Yüzümde nasıl bir ifade belirdiyse inen kadın karşı kaldırıma geçmiş ve bana bakıyordu, "oraya mı park edeceksin" dedi rahat. Böyle sanki uzak bir akrabammış, teyzem yada halammış edasıyla. Sonra adama bağırmaya başladı.
"azcık öteye park etsene kaç kişilik ora! yanaş yanaş!"
Bütün sinirim yerini sıcak bir gülümsemeye bırakırken, adam kadının direktifi doğrultusunda yanaşmaya çalışıyordu. Kadında devam ediyordu, "Köyden fasulye getiriyordum, 10 kilo vardı belki, bırakmışız öbür arabada unutmuşuz"
"ya.. tüh tüh.."
"ya, şimdi inince bi baktım ki yok.. öbür arabada unuttuk kesin. o kadar da canım çıkmıştı toplayana kadar.. onu tartışıyorduk inerken"  Gülmekle  üzülmek arasında kalmıştım, bir iki vahlayıp, adamın bıraktığı yere park ettim. Adam hala bagajda, açık arka kapının derinliklerinde fasulyeyi arıyordu.