27 Haziran 2014 Cuma

O mistik gecenin sabahinda sehrin uzak bir yerinden eve donerken benim payima dusen "bekle" sozcugunu dusunuyordum. cevreyolunun hizli akan trafiginde beni uykusuz gecirdigim gecenin agirligindan kurtarip sabahima adrenalin katacak gri bir poloyu gozume kestirmistim, hizlandikca geciyor, sonra gelene kadar yavasliyor, iyice yaklasinca araci sag seride cekip yol veriyor, sonra polo biraz daha ilerler ilerlemez pesi sira hizlanip bir sekilde solluyordum. beklemeyi dusunuyordum. ama neyi. bir haberi. bir insani. bir sehri beklemek. ertesi gun arkadasim,aradiginde ne yapiyorsun dedi. ne yapayim, koyun gibi bekliyorum dedim. bugun cuma namazini muteakiben gelecek alti yilinizda yasayacaginiz sehir belli olacak. birde calis mi diyorsun bana. hadi canim. bekleyeyim daha iyi. ya da tum mistikligine ragmen aslinda bu mesaj,daha cok beklede gor ebenin orekesininin kisaltilmis halimiydi. Yinede bekleyelim madem.

24 Haziran 2014 Salı

  Sağlam bir başağrısı ile bütün gün evde kıvrandıktan sonra, sonunda akşamın bir vakti pes edip, ağrı kesici aldım. Sakince ve yavaşça geçme temayülüne girdiğinde gözlerimi açıp yatıp kaldığım kanepeden doğruldum. Bazen ağrı ne kadar halsiz bırakıyor insanı. Tüm günü evde geçirmekle birlikte o muhteşem "bugün hiç birşey yapmadan evde kalabildim" duygusu da yoktu içimde. Yeni uyanmış gibi hissediyordum kendimi, sanki ağır bir yükü taşımış saatler sonunda yerine ulaştırmıştım. Hayal meyal kadınla yaptığım konuşmayı hatırlıyordum. Ağlıyordu. Babanın ölümü her yaşta acıdır. İnsan bir kez daha kendini yapayalnız hisseder. Ben öyle mi hissetmiştim? Hayır. Ben bunun bir kabus olduğunu hissetmiştim. Dönüp geleceğini. Bir gün merdivenlerden arkamdan çıktığını, mavi kısa kollu gömleğini gördüğüme yemin etmiştim anneme. Gerçekten arkamdan geliyordu anne. O zaman anneme ne kadar acı verdiğimi bilemeyecek kadar küçüktüm. Sabaha karşı uyandığım yatağımda yatak odasının aralık kapısından görünen kırmızı sabahlıklı kadının gerçek olmadığını, rüya olduğunu, gözlerimi kapatıp tekrar uyursam herşeyin eskiye dönebileceğini yeniden huzurlu sakin bir uykunun eşiğinde okul vakti diye seslenen annemin sesiyle uyanabileceğimi umut edip kımıldamadan yatmıştım. Ablam odaya girip bir iki kere kalk demişti. Kalkmamıştım. Elindeki dilaltı hapını artık çok geç olduğu halde babamın ağzına yerleştirmeye çalışan kırmızı sabahlıklı kadının neden orda olduğunu bilemiyordum, ama bunun kötü çok kötü bir şey olduğuna emindim. Öyleyse uyanmalıydım.

5 Haziran 2014 Perşembe

  Bu çakmağın içindekinin çakmak gazı olmadığına eminim. Öyle bir gaz varmı bilmiyorum zaten. Sıradan, masum, işlevsel minik çakmaklarda bulunan gazı kastediyorum. Ama şuan elimde tuttuğumdaki farklı birşey. Önce minik bir alevle yanıyor, sonra alev hop diye yükselip, birden tekrar eski haline dönüyor. sonra eğer gazı veren küçük yere basmaya devam edersem, bu sefer daha fazla yükseliyor, sonra hafifliyor, sonra tekrar. her hoplayış, pik nokta gittikçe yükseliyor. Minik çakmak, kendinden beklenmeyecek yükseklikte alev çıkartıp duruyor zamansız. Ummadık çakmak ev yakarmış. Gereksiz ayrıntılar bunlar dostum. Nerede kalmıştık. Misafirdim zaten bu şehirde artık. Yok, öyle değilde bir misafir sirkülasyonu sorma gitsin. Başım döndü sonunda. Daha da gelecekler ve kalacaklar var. Sanki vedalaşmam gerekmiyormuş gibi şehirle, birden herkes burada olduğumu hatırladı. (mı?)