26 Nisan 2018 Perşembe


 Kitap fuarında, tanıdık bildik yayın evinin standı önünde bakarken,  neden bu yayın evini bir zamanlar takip ettiğimi hatırlamaya çalışıyordum. Hatırlayamıyordum, önümde duran kitaplarda bir şey anımsatmıyordu. Yavaşça standın önünde yürüyordum sola doğru, geride duran yayınevi görevlisi de karşımda hem telefonla konuşuyor hem de benimle aynı yöne yürüyordu. Adama bakmamaya çalışarak ilerliyordum biraz daha. Adam da ilerliyordu. Bir yandan "İnci hanımda gelecek evet" diyordu. İnci hanımı hatırlamıyordum, demek ki önemli bir İnci hanım vardı, böyle bir tonlamada bahsedilecek. En solda çocuk kitapları duruyordu, buraya kadar ulaştıktan sonra geriye sağa doğru ilerlemeye başladım. Adam da sağa doğru ilerlemeye başladı. sonunda masanın en sonuna ulaştık ve  telefon konuşması bitti. 
"Nasıl bir kitap arıyorsunuz?" dedi. Şaşkındım, nasıl bir kitap aradığım hakkında bir fikrim yoktu. Belirli bir kitabı arıyordum ama aradığım belirli kitabı hatırlamıyordum, ve bu aradığım kitap benim son bir kaç yıldır yayınevini sosyal medya hesaplarından takip etmemin nedeniydi. 
"Bilmiyorum" dedim. Sonra yayınevinin en bilindik kitabını eline aldım ve "sanırım bunu arıyordum" dedim.
"Kadir'in kitabı mı" dedi. Boş boş baktım.
"Bu Kadir'in kitabı, bu da benim kitabım" dedi. "bakın bu da yeni çıkan kitaplarımızdan" dedi, önüme başka bir kitap koydu anlamsızca evirip çevirdim. 
"Nasıl bir tarz okuyorsunuz? Şu mesela Yakup Kadri tarzında yazar." Adamın yüzüne bakıp, kafka tarzı yazan var mı? ya da mesela dostovyevski tarzında yazan demek istedim. O sırada adam susmadan konuşmaya devam etti. Ama söyledikleri uçup gidiyordu koridorda, odaklanamıyordum, alışveriş merkezinin geniş girişinde kaybolmuş gibiydim, iş arkadaşlarımla geldiğim basit bir öğle gezisi gibi değildi, biri beni gömleğimin yakasından tutup bu şehirden çekip almıştı, İstanbul'da, kitap fuarına bırakıvermişti, ve  geniş alanda kimse yokken  sadece ben, kitaplarla baş başa kalmıştım. Bu fuarın açılışına bir saat kala gelmemizden kaynaklanmıyordu.  Galiba bir ara kitaplarda yüzde kaç indirim olduğunu sordum, ama bu anlamsız bir soruydu  çünkü cevabı ne olursa olsun zaten alacaktım, belki de bu tek yönlü konuşma bozulsun istemiştim. Sonra yazar aslında Trabzonlu olduğunu ve Trabzon'da yaşadığını söyledi. Şaşırmıştım gerçekten, O da bu şaşırmaya makul gerekçeler söyledi, ama bunu da anlayamadım. dergilerinden bahsetti ve almaya karar verdiğim üç kitabı uzatınca (Kadir'in kitabı, yakup kadri tarzı yazarın kitabı ve kendi kitabı)  dergiyi hediye etti, ve kitapları poşete koyarken "kitabı imzalamamı ister misiniz?" dedi. "Evet lütfen" diye geveledim. "Umarım uğurlu gelirsiniz" dedi. "İnsan insana, bütün denizler birbirine dökülür" notuyla imzaladı. Sayfanın üst tarafına iki küçük ağaç fidanı karaladı.  Dönüp geriye baktım. Arkada takım elbiseli iş arkadaşlarım etrafa yayılmış, kolilerden çıkarıp standlara bırakılan kitaplara pek bakmadan gelişigüzel yürüyorlardı. Daha gerilerde, kendi masamın üzerinde, uzun muavin defterleri, rakamlar, giderler, gelirlerle dolu sayfalar beni bekliyordu.