Kitap fuarında, tanıdık bildik yayın
evinin standı önünde bakarken, neden bu yayın evini bir zamanlar takip
ettiğimi hatırlamaya çalışıyordum. Hatırlayamıyordum, önümde duran kitaplarda
bir şey anımsatmıyordu. Yavaşça standın önünde yürüyordum sola doğru, geride
duran yayınevi görevlisi de karşımda hem telefonla konuşuyor hem de benimle
aynı yöne yürüyordu. Adama bakmamaya çalışarak ilerliyordum biraz daha. Adam da
ilerliyordu. Bir yandan "İnci hanımda gelecek evet" diyordu. İnci
hanımı hatırlamıyordum, demek ki önemli bir İnci hanım vardı, böyle bir
tonlamada bahsedilecek. En solda çocuk kitapları duruyordu, buraya kadar
ulaştıktan sonra geriye sağa doğru ilerlemeye başladım. Adam da sağa doğru
ilerlemeye başladı. sonunda masanın en sonuna ulaştık ve telefon konuşması bitti.
"Nasıl bir kitap arıyorsunuz?"
dedi. Şaşkındım, nasıl bir kitap aradığım hakkında bir fikrim yoktu. Belirli
bir kitabı arıyordum ama aradığım belirli kitabı hatırlamıyordum, ve bu
aradığım kitap benim son bir kaç yıldır yayınevini sosyal medya hesaplarından
takip etmemin nedeniydi.
"Bilmiyorum" dedim. Sonra
yayınevinin en bilindik kitabını eline aldım ve "sanırım bunu
arıyordum" dedim.
"Kadir'in kitabı mı" dedi. Boş boş baktım.
"Bu Kadir'in kitabı, bu da benim
kitabım" dedi. "bakın bu da yeni çıkan kitaplarımızdan" dedi,
önüme başka bir kitap koydu anlamsızca evirip çevirdim.
"Nasıl bir tarz okuyorsunuz? Şu
mesela Yakup Kadri tarzında yazar." Adamın yüzüne bakıp, kafka tarzı yazan
var mı? ya da mesela dostovyevski tarzında yazan demek istedim. O sırada adam
susmadan konuşmaya devam etti. Ama söyledikleri uçup gidiyordu koridorda,
odaklanamıyordum, alışveriş merkezinin geniş girişinde kaybolmuş gibiydim, iş
arkadaşlarımla geldiğim basit bir öğle gezisi gibi değildi, biri beni gömleğimin
yakasından tutup bu şehirden çekip almıştı, İstanbul'da, kitap fuarına
bırakıvermişti, ve geniş alanda kimse yokken sadece ben, kitaplarla
baş başa kalmıştım. Bu fuarın açılışına bir saat kala gelmemizden
kaynaklanmıyordu. Galiba bir ara
kitaplarda yüzde kaç indirim olduğunu sordum, ama bu anlamsız bir soruydu
çünkü cevabı ne olursa olsun zaten alacaktım, belki de bu tek yönlü konuşma
bozulsun istemiştim. Sonra yazar aslında Trabzonlu olduğunu ve Trabzon'da
yaşadığını söyledi. Şaşırmıştım gerçekten, O da bu şaşırmaya makul gerekçeler
söyledi, ama bunu da anlayamadım. dergilerinden bahsetti ve almaya karar
verdiğim üç kitabı uzatınca (Kadir'in kitabı, yakup kadri tarzı yazarın kitabı
ve kendi kitabı) dergiyi hediye etti, ve kitapları poşete koyarken
"kitabı imzalamamı ister misiniz?" dedi. "Evet lütfen" diye
geveledim. "Umarım uğurlu gelirsiniz" dedi. "İnsan insana, bütün
denizler birbirine dökülür" notuyla imzaladı. Sayfanın üst tarafına iki
küçük ağaç fidanı karaladı. Dönüp geriye baktım. Arkada takım
elbiseli iş arkadaşlarım etrafa yayılmış, kolilerden çıkarıp standlara
bırakılan kitaplara pek bakmadan gelişigüzel yürüyorlardı. Daha gerilerde, kendi
masamın üzerinde, uzun muavin defterleri, rakamlar, giderler, gelirlerle dolu
sayfalar beni bekliyordu.