15 Ekim 2020 Perşembe

 

    'Gönül Yarası'nın en çarpıcı konuşması kızının Nazım hoca ile yaptığı değil midir. Onbeş yıl sonra filmi tekrar izleyip tekrar hüzünlenirken, ne kadar sahici olduğunu düşünüyorum. Bir hafta önce arabada, bir otobüs terminalinin boş park yerinde, Ankara'dan gelecek otobüs gecikmiş, beni kaygılarımla ve yorgunluklarımla baş başa bırakmışken günün kaçıncı sigara paketini açmıştım, 'On'u beklerken. Otobüsten inişi, ağır ağır yürüyüşü arabaya doğru, bakınca bu adamın bu arabaya sığmayacağını düşündüren  devasa sevgili. Filmin en yakıcı cümlesi “bir üçüncü yol yok mudur?” o zamanlar en çok dikkatimi çeken anıyken, şimdi, Nazım hocanın kızının gözünden eleştirilirken kurulan cümlelerine takılıyorum. Çok vatansever bir öğretmen olduğu için kendi kızını ihmal eden yaşlı adamı için için yadırgayan seyirciler, yıllar içinde değerleri uçup giden saldım çayıra mevlam kayıra hocalarla, özel sektörün zalim tüccar zihniyeti altında öğrenciye değil de veliye hizmet veren hocalarına dönüştüğünde mutlu oldular mı ki. İyi mi böyle?. Bir hafta önce bu saatlerde. On, dört ay sonra yanımda, sağ koltukta oturmuş, sigaramı yakmış, eli elimde, gece, istanbul, yol. Hayat bana daha ne verebilir ki?

10 Eylül 2020 Perşembe

   Kadının küçük kahverengi gözleri yüzümde. Sigaranın kokusu ne güzel geliyor diyor. Sahte sarışın, kısa saçları ensesinin üzerinde. Altı yıl oldu bırakalı ama hala rüyalarıma giriyor. Bir gün onun gibi olacağımı düşünerek derin bir nefes çekiyorum sigaramdan. Hatta bir aralığında hayatın, çok tanımadığım birine tam bu cümleleri kuracağım. Yalnızlıktan ve mutsuzluktan uyuşmuş olarak, öğle güneşinin altında, yangın merdiveninde ayakta dururken. Sağlığımı kaybettiğim için mecbur kaldım. Onaylar gibi başımı sallıyorum. Doğru bir neden. 

    On geçmişte bir zamanda arabada sağ koltukta oturmuş dışarıyı izliyor. Geçmiş zaman olur ki. Gölü izliyor, önümüzdeki küçük yeşil alanda yürüyen yaşlı çiftler, gençler, çocuklu kadınlar. Bahar, gün batımı. Zaman akıp gidiyor, şimdi çok uzaklarda, gölü hatırlayarak hüzünleniyorum nedensiz. İçimde derin bir boşlukla kadına bakıyorum. Gitmeyecek, bu anda yalnız kalmak istediğimin farkında değil, yorgun olduğumun. Farkında olsa bile iş arasında yangın merdiveninin kafes görüntüsü içinden aşağıdaki inşaat şantiyesine bakma lüksümü esirgiyor. Şantiyede gezinen sarı ya da turuncu yelekli çalışanlara bakıp bir yerlerde  bu şekilde yürüdüğünü hayal etmeme izin vermiyor. Sessizlik anları bu kadınlara göre rahatsız edicidir, huzur verici olmak yerine. Bu yüzden konuşmayı sürdürmek zorunda hissediyor. Ben susmak istiyorum. 

8 Ağustos 2020 Cumartesi

Adam ekranda konuşuyor. Bu annemle sosyal faaliyetimiz. Sessizce ve sözcüklere çok anlam vermeden adamı dinliyoruz. Dini bir sohbetçi adam. Ama ses tonu çok yumuşak, değişik bir diyarbakır şivesi ile konuşuyor ve asmr videolarının etkisine sahip. Neredeyse uyuyacağız ama dinlemek annem için önemli, benim için de eğlenceli. Adam arada derin bir nefes alıyor, gözlerini kırpıştırıyor, çok önemli şeyler söylemenin ağırlığı ile başını hafifçe geri itiyor, sözcükler arasında duraksadığında bu ağırlıkla başı hafif öne düşüyor, bu sallanmanın ritmiyle göz kapaklarımız da ağırlaşıyor. Köyde gece. Dışarıda ağustos böceklerinin şarkısı. Açık balkon kapısından odaya doluyor.

27 Haziran 2020 Cumartesi

             SINAV HATIRASI.
    

          Hayatın bir kıyısında bekliyoruz. Bir grup ebeveyn. İçeride çocuğunun kaygısı ile yorgun. Adam yanında duran çocuğuna bakıyor, nasihatler verirken telefonu çalıyor. Karısı. Yusuf girdi içeride diyor. İlyasla oturuyoruz diyor. Yemek yapma gelince kebapçıya gideriz, olsun sen yemek yapma, tamam gelince konuşuruz diyor. İlyas'a dönüyor sonra, insan gidip çoluğuyla çocuğuyla yiyemeyecekse ne diye çalışır para kazanır diyor. İçim acıyor. Erkek olmadığım için bir kere daha seviniyorum. Toplumun beklentileri ne kadar ağır, ne kadar çaresiz kalabilir insan. Kadın olarak da toplumun beklentilerini karşılayamıyorum ama pek umurumda değil. Kadın olarak beklentileri karşılayamamak beni bağlıyor sadece. Doktor bana rose şarabıyla tortelliniden oluşan akşam yemeğinin fotoğrafını gönderiyor. Şarap kadehi buğulanmış, nefis görünüyor. Doktor otuzsekiz yaşında üçüncü evliliğini kendisinden ondört yaş küçük bir kadınla yapmış. Aradan on yıl geçince sıkılmış, şimdi yaşıtı olan bana yazıyor. Hayatın kıyısında oturmuş bekliyoruz. Hava sıcak. Haziran sonu.

22 Haziran 2020 Pazartesi

          Dehşetli bir baş ağrısı Semiha'nın nöronlarını gezerken, Semiha Mercan'ı bekliyor. Mercan, 1884 yapımı smith wesson silahı ile uzak yollardan gelecek, ense köküne dayayıp silahı,  tetiğe bastığında frontal lobdan çıkacak mermi, 9mm. Ağrı beyniyle birlikte karşı duvara saçılacak, pelte pelte duvardan aşağı süzülecek ağrı, Semiha, beyin kökünden, beyinciğinden, frontal lobundan , ağrısından ve yaşamının bütün yüklerinden  kurtulacak.

16 Nisan 2020 Perşembe

         Her şeyin böyle alt üstü olduğu bir zamanda olmadığın için şanslısın telve. Bunu bilemeyecek olsan da. Evde 30'uncu gün. Ara sıra market alışverişi yapmak dışında çıkmadım. Yolu izliyorum genelde, şu ilerideki arazide düzensiz, tuhaf birkaç binanın önünden kıvrılıp dolanan stabilize yolu. Hava açık yada bazen yağmurlu oluyor, metro inşaatı devam ediyor, sesler, okulun sessizliği. Oysa bazı akşamüstlerinde güzel sanatlar lisesinden piyano sesleri gelirdi, insanın balkonda oturup sessizce müziğe kendini bırakabileceği. Şimdilerde tedirgin araç sesleri, hızlıca yürüyen bir kaç insanın adımları, boşlukta ve kapalı alanda yalnızlık duygusu. Yapayalnız ölebilme ihtimali. Gerçi bu senin yaşadığın bir durumdu. Herkeste ağır bir konsantrasyon eksikliği hali. Devasa bir tatile girmişlikten çok, devasa bir bilinemezliğe itilmişlik. Yok canım, bu bir süreç işte, gelip geçecek, daha uzun sürse bile geride kalacak. Televizyondan, sosyal medyadan, takip ettiğin takip etmediğin ne varsa diğer insanlardan haber almaya dair, maruz kaldığın boş bilgi akışı.