19 Şubat 2014 Çarşamba

Yağmurdur, kardır bi birşey yağsın diye beklerken bulutlar toplaştı, toplaştı sis olup şehre çöküverdi. Damlacıklar havada asılı kaldı. Nemi koklayalım, ama kuraklığa kalalım diye. Hak etmedik mi? Ettik sanırım.

18 Şubat 2014 Salı

  Kadın zincirinden boşanmış konuşuyor. Hiç durmadan. İkinci saatin sonunda biraz duraklıyor. Bakıyor ve bu bir nefeslik arada "sen ne zaman boşanmıştın?" diyor. Kendimi  acele bir cevap vermek durumunda hissediyorum, ki yeniden devam edebilsin. "yedi yıl" diyorum kestirmeden. Durmadan devam ediyor. Konuları nasıl birbirine bağlıyor? Ne kadar çok konuşursa o kadar az zarar görecek sanki bu iletişimden. Çalıştığı fabrikayı anlatıyor, bütün birimleri tek tek, ayrıntıyla, sonra işi bırakmasını, hamileliklerini ve en sonunda eşiyle nasıl tanışıp evlendiğini. Üç saatin sonunda popom koltuğa yapışmış, ortadaki sigara paketinden ha gayret içmekten ciğerlerim dolmuş durumdayken birden ayağa kalkıyor, "bende artık kalkayım" diyor. Bense bu çok ilgisiz konuları birbirine nasıl bağladığını hatırlamaya ve anlamaya çalışıyorum. Kim korkmadan bu kadar çok konuşabilir? Hep kendinden bahsedebilir? Bir yarışta gibi. Yarışı kazanmanın rahatlık hissiyle kapıya ilerliyor. Sevimli ve sakin bir evsahibesi  gülümseyişiyle misafirimi uğurluyorum. Biraz yorgun ve şaşkın bir haldeyim aslında. Bu bir iletişim değildi. Monologdu. Anlattı ve dinledim. Modern zaman ilişkileri böyle mi ki ola acep. Ya da ben mi bu kadar asosyalleştim de unuttum gitti. Ve bu toplamda üç saatte kadının hiç durmadan soluklanmadan konuşması ne tür bir kaygıdandır ki. Kimbilir. Akıl ermez zamane iletişimlerine.

4 Şubat 2014 Salı

   Yorgun muyum? Tam tersine fazla dinlenmiş olabilirim. Hiç birşey düşünmeden, hissetmeden, şubatın soğuk günlerini tüketiyorum sadece. En derin konuşma, annemle "hava bugün daha soğuk" ile "güneş vurduğu yeri ısıtıyor aslında" cümleleri arasına gidip geliyor. Sabahları genelde dağın arkasından sıcak, insanın içini ısıtan güneş arka balkondan eve vuruyor, sonra bulutlar güneş yükseldikçe onu yakalamaya çalışıp toplaşıyorlar ve en son ikindi vakti, göğü tamamen kapatmış oluyorlar. O zaman keskin bir soğuk tüm evi kaplıyor ve kızımla beraber pencerelerden biri açık mı kalmış kovalamacasına başlıyoruz. Terastan aşağı doğru. Doğru yanıt, hiçbiri. Dönüş yaklaştıkça sabah ormanın içinde uyandığım yanılsamasını yaratan bu pencereyi özleyeceğimi düşünüp dağa doğru ilerleyen yola ve etrafında sıralanan ağaçlara bakıyorum. Buralarda çocukluğum geçtiği için mi hissettiğim bağ? Belki. Ya da sadece Toprağa duyulan özlem.