24 Ekim 2014 Cuma

Şafak, 1405 gün.

Sabah serinliğinde apartmanın önünde okul servisini bekliyoruz, yarı yorgun yarı uykulu. Birinci katta oturan sarışın kadın birşeyler anlatıyor. Sevimli yerel şivesiyle. Ne dediğinin bir anlamı yok, otursun, konuşsun sadece, gülümseyerek dinletebilir insanı. Genç anne, bebeği evde uyurken birinci sınıfa giden oğlunun servise binişini izliyor. Her detay, her ayrıntı ilgisini çekiyor. "zarfı kaybettik, ücreti ne zaman istediler ki" diyorum. İlgiyle bakıyor yüzüme. "Zarf kayboldu mu? ooo, çok oldu geçen hafta, 15'iydi galiba." Sonra bu hayretini abartılı bulup kendi kendine mırıldanıyor. "olur da bazen." Gülümsüyorum. Garip bir sakinlik içinde sanki herşey. Böyle sakin kalsın istiyorum. Açık mavi gökyüzü altında sanki yağmurdan günlerce uzaktaymışız gibi kuru hava. Oysa öğleden sonra bulutlar tamamen kapatıp, gri hüzünlü bir ekim yağmuru başlayabilir.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Bir akşam telefon çaldı ve ses "istanbulda mısın?" dedi.
hayır dedim.
"Karşı masadaki sana çok benziyorda, tam da senden bahsediyordum, bir an sen sandım"dedi.

Gözlerimi kapattım ve bu anı düşündüm.

birkaç yıl önce eve yakın bir marketten çıkarken arabanın içinde yavaşladığım kavşak noktasında, elinde market poşetleri kimbilir neyi bekleyen bir adamın yüzüne ilişmişti gözlerim. Adam sesin sahibine o kadar benziyordu ki, şaşkınlıkla bakakaldım. Çok uzun zamandır istanbul'da olmadığını sanıyordum,  gelmiş mi yoksa diye donup kalmıştım, gelse bile burda ne işi vardı? o kadar dikkatli bakmıştım ki adamda yüzüme baktı, ve baktığı an yüzündeki farklılıktan değilde bakışımdan  duyduğu rahatsızlıkla şaşkınlık arası histen anladımki o değildi. Bu yabancı bir kadının yüzüne hayretle bakmasına şaşıran başka bir adamdı sadece.

21 Ekim 2014 Salı



Comparative literature



18 Ekim 2014 Cumartesi

Şafak 1411 gün..

Artık istediğim zaman sigara içebileceğim bir yerdeyim. Binada asansör ve otopark var. Buna karşılık ısıtma ve yazında artık elzem hale gelen soğutma sistemi yok. Sonbahar iyiden iyiye hissedilir hale geldi artık, ve hala kaloriferler yanmıyor. Sadece ısınma ihtiyacı için değil, dışardan eve girdiğimde yaşayacağım sıcak duygusu için istiyorum. Bazen yorgun ve mutsuz dönüyorum eve. Bazen çok keyifli. Zaman. Daha fazla zamanım olsun istiyorum. Evi seviyorum. Evde daha fazla zaman geçirebilmek istiyorum. İnsanoğlu işte hep birşeyler istiyor. İyi bir okuma programı yapamadığım için zamanım boşa gitmiş gibi hissediyorum. Bir şeyler oluyor, etrafımda, ülkede, dünyada. Ne olup bittiğini bile anlayamıyorum. 

13 Ekim 2014 Pazartesi

Tayin zamanı yaklaşıp, şafak sıkıştırmasının tavan yaptığında duyduğumda tüylerimi diken diken eden cümle, "senin için iyi olan.." diye başlayan ve tanıdığım neredeyse herkesten duyduğum cümleydi. Burada tanıştıklarımda istisnasız "alıştınız mı?" diye başlıyorlar. Hayır neye alışacağım arkadaşım? diye bir atarlanasım geliyor, derin bir nefes alıyorum cevaba başlamadan önce. Yada durup "peki siz, bana alışabildiniz mi" diyeceğim birgün.
Şafak 1415 gün.

Pazartesi, salı ve hatta çarşamba sendromunun tavan yaptığı anlar. pms sendromu, tanıdık bildik tüm sendromların üstüste binme hali. Olur böyle şeyler, mütevaziliği ile susayım kendi kendime.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Metropol insanı versus Metmepol insanı.

Metropol insanı her daim kaygıyla koşturmak zorundadır. Metmepol  insanının ise küçük dertleri, büyüttüğü sorunları, hayatın kolaylığının bünyeye getirdiği boşluk duygusu ile başa çıkabilmek için durduğu yerde uydurduğu zorlukları vardır. Her iki grup içinde diğer grubun içinde yer alma ihtimali korkunçtur. Ortak duyguları "ben orda nasıl yaşarım"dır. Bu fani, küçük hisleri kendilerinin büyük, anlamlı bir yer işgal ettirdiği hissini yaşatır.
Şafak 1417 gün.

Günler sessiz, sakin ve yorucu geçiyor zaman zaman. Balkondan sabahları kayıkları izliyorum. Denize açılan, çok daha erken bir saatte açılıp geri dönenler. Belkide insan tüm sıkıntılarından arınıyordur kayığın burnu ufka doğru ilerlerken. En çok o sahne güzel olmalı. Geride karayı bırakıp, ufka doğru açılmak. Kayık alacağım diye söylenip duruyorum, sonra da motosiklet alacağım diye. İnsanın burda değişik amaçları oluyor, metropolün kaygılı zamanlarından. Akışına bırakmak hali. Birde şu kahve yokmu, insanın canına can katan. Kokusu, tadı. Seviyorum ülen.