26 Temmuz 2015 Pazar

Yaktın beni doktor. Bu temmuzun imansız sıcağında, omzuma kadar alçı.
 "şöyle istediğim zaman çıkabilecek güzel bir atel takayım renkli bişi" diyorum. Gülümsüyor aklın nerde der gibi.
 "alçı yapacağım"
"nerden nereye kadar şöle dirsek etrafı biraz dimi" diyorum.
" Omzunuza kadar ve elinize de geçecek"
" o kadara gerek yok ki dirsek sabitlense yeter" diyorum. Gülümsüyor.
"altı yıl uzmanlık okudum ben, hastalarımla alçı pazarlığı yapmıyorum."  Yinede sabırla bana neden böyle olması gerektiğini anlatıyor. Gün boyu 70 hasta almış. Hepsinin ağrılı dizleri, kırık kemik acıları vardı ve sıra beklerken sürekli bir kavga halindeydiler. Yaşlı bir teyze oturmuş bu ilacı bana yaz diye bağırıyordu, elinde ilaç poşeti, bir kutu iğneyi göstererek.
  Kendimi hasta masasında uzanırken buluyorum. Yan masada el bileği alçılanacak hasta. Doktor önce bileği alçılıyor. 3 haftamı kolumda kalacak? Şaka gibi deyişimi hatırlayıp gülümsüyor kendi kendine, sonra "nasıl düştün ki bu kadar" diyor. Diğer hastanın bileği ile uğraştığından alınmıyorum üzerime, soru cevapsız kalınca doktorun bana sorduğunu farkedip apar topar "banyoda düştüm" diyorum. Adamı kızdırıp birde yok boynuna kadar alçı gerek dedirtmenin bir anlamı yok. Sıra bana gelince sevimli hemşire elimi tutuyor.
 "90 derece açıda olacak", birazdan donup ağırlaşacak ve 3 hafta bedenimin istenmeyen bir parçasına dönecek sargıyı yavaşça omzuma sarılıyor. 14 yıl önce ayağıma yapılan alçıya benzemiyor. 20 gün sonra döneceğim diyor doktor, o zaman gel. Dönüşünüzü iple çekeceğim doktor.

1 Temmuz 2015 Çarşamba