27 Şubat 2010 Cumartesi

Oturup düşünüyordum. Düşünürken, çayımı yudumluyor, pencereden görünen çam ağacıyla sakince dertleşiyordum. Onunkisi benimkinden sıkıntılıydı. Hergün bulunduğu küçük yeşil tepeciğin aşağısında kalan otoparkçının kendisini ne zaman keseceğini düşünüyordu, yanındaki arkadaşları birer birer kesilmişti, çok az kalmışlardı artık, nasıl oluyordu da kimse duymuyordu bilmiyorlardı, otoparkçının iki iri köpeği arada etrafında dolanıyorlardı zaman zaman. Tehdit olarak algılamamıştı bunu çam. Birde çöp ayrıştırıcıları vardı ama onlar genelde devasa çuvallarını yerleştirdikleri el arabalarını sürüklerken kenarında duran kuru odun parçalarını toplarlardı sadece. Bu halleriyle boyundan büyük bir yiyeceği yuvaya taşımaya çalışan karıncalara benzertirdi onları Çam, süresiz bir didinme hali. Nedensizce kendimi mutsuz hissettiğimi anlatıyordum Çama. O da bana çöp ayrıştırıcılarından bahsederdi. Sadece bir kere, uzun ve derin bir soluk alıp gökyüzüne bakmak gerektiğinden çünkü derin maviliği yada gri bulutlu pamuksu halinin yeniden denemek için yeterli bi neden olduğundan, da. Zarif bir polyannacılık hali.