26 Kasım 2013 Salı

Saçmalıklar perisi iş başındaydı. Çok yorgundum. Ne zamandır gelmeyen yağmur nihayet gelmişti ve tuhaf bir yoğunlukta koşturarak birşeyleri yetiştirmeye çalışıyordum. Geç kalıyordum.
"Zaten çok geç kaldım. Herşeye."

Bazen olmayabiliyor. Yürümeyebiliyor hayat. Bırak. İş yerinde adam, yaptıklarımı nasıl karıştırabildiğime ve bu kendi yarattığım çözümsüz durumu nasıl çözebildiğime şaşırarak bakıyor. "İyi buldun ha" diyor. Hayatımın nasıl bir debelenme hali olduğundan habersiz.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Aynı günde ikiden fazla arkadaşımı görerek kendi tarihimde bir sosyalleşme rekoru kırdıktan sonra, eve gelmiştim ki hacivatla karşılaştım. Ekranın beyaz perdesine yansımış "gönlüme bir eğlence/karagözüm/ iki gözüm" demekteydi. Bense kırmızı kanepeme yayılmış, günü düşünmekteydim. Sabah tanıştığım "bekaranne"nin yaşadıklarıyla, bu tuhaf devasa metropolde kurmaya çalıştığı yaşam. Yeni gelenle gitmek üzere olanın karşılaşması. Kadın o kadar hayat dolu, kıpır kıpır ve canlıydı ki. Kendi ölgünlüğümü hissettim. Şehir, iyi şeylerin üzerinden buldozer gibi geçen devasa bir makina. Bu tuhaf yalnızlığı kırabilmek için buluştuğumuzda bile nefessiz kalabiliyoruz. Öyleyse kapansın perde sevgili hacivat. Karagözü bulmaktan umudunu yitirmiş, hem hacivat hem karagöz olmaya debelenmekle ömrü tüketelim.

7 Kasım 2013 Perşembe

" ..Ama Goethe'nin son sözleri aslında Mehr licht! (biraz daha ışık!) değil, Mehr Nicht! (İstemem Artık) oldu."
"Kitap mı okuyorsunuz" dedi oda arkadaşım. İş yerinin loşluğunda gözlerimi kaldırıp, tozlu dosyaların arkalarında bir yerlerde görünen ve odaya geleli henüz bir iki hafta olmuş olan iş arkadaşım "hangi kitap?" diye devam ettirdi.
"Göte öleyazıyor" dedim. "Hı?" dedi, şaşırmış, yanlış birşeyler duymuş gibi irkilerek. Son bir umut anlam verebileceği bir söz söylerim diye devam etti, "kim yazmış?"
"thomas bernhard" dedim. Sessizlik devam etti.
Böylece biraz daha ışıkla, biraz daha hiçlik arasında kaldık gitti.