24 Haziran 2015 Çarşamba

Uzun ince bir yoldayım.
Gidiyorum gündüz gece.

15 Haziran 2015 Pazartesi

Ne dinliyorsun dedi biri.
Oysa hiçbir şey dinlemiyordun. Müzikle ilişkini askıya almıştın uzun zamandır. Bir zamanlar annenin "müzik duymak istemiyorum" cümlesini onun müziği bilmeyişine yaşamayışına yormuştun. Öyle değilmiş halbuki. Çok başkaymış. Ruhunun hiçbir şey hissetmek istemediği anlar gelirmiş hayatta. Hiç bir duyguya tahammül edemeyeceği. Neyse ki karadeniz var önünde upuzun, sessizce ufka uzanan, ve öfkelendiğinde hırsını büyük dalgalarını otobana doğru vurarak alan köpük köpük. Hiçbirşey dinlemediğini anlatamayacağın için, vinteuil sonatını dinliyorum dedin. 

10 Haziran 2015 Çarşamba

Şehri izliyorsun. Akşamüstü. Balkonun camlarından dışarı. Şehrin trafiksiz yolları. Az araç, az insan. Az muhabbet. Bol martı. Öyle demiştin. Tanrım, gittiğim şehirde martıların olmamasına nasıl dayanacağım?. Gittin. Çok martılı şehre. Bazen bir zamanlar tanıdığın insanlardan haber alıyorsun. Bir zamanlar onlarla paylaştığın şeyler geliyor aklına, en çok zaman. Çok geçmişte kalmış gibi şimdilerde. Çok gelecekte bir gün, yeniden başlama ihtimalin. Yeniden başlayamamışken daha.

3 Haziran 2015 Çarşamba

İstanbul.
Seni çok özledim bilesin. Ya da bilmesen de olur. Bir filmin karesinde.
Müşfik Kenter seslenir Zuhal Olcay'a. Canımın içi boğazın kenarında.
Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta?