8 Ekim 2019 Salı

             Kadın araya beyazlar karışmış sarı uzun saçlarını savurarak gitar konçertosunu dinletiyor cep telefonundan. İlk dinlettiğinde gülümseyerek ne olduğunu söylediğim için bir de ay ışığı sonatı ile test etmişti.  Şimdi de tereddütlü bir halde "biliyor musunuz konçertoyu en iyi çalan paco de lucia'ymış" diyor. Gülümsüyorum. Flamenkocu diyorum. Hayatı boyunca bir şeyler olmayı dert etmiş biriyle, bir şey olmak derdinde olmamış biri, günün sekize yakın saati (içlerinden biri asla mesai saatlerine riayet edemeyecek kadar tembel olduğundan) aynı odada kalırsa ne olur. İdareci de bunu test etmiş olmalı. 

7 Nisan 2019 Pazar

  Sonrası her zaman ki hikaye. Mart başlar, hava bir soğuyup bir ısınarak baharın gelişini anlatır. Sessiz, sakin. Bu yaşadığın kırkbeşinci Mart. Sarhoş edici baharın ardından kavurucu, yakıcı yazın geleceğini bilirsin. Oysa sen kışı seversin değil mi? Sıcak kahve ve kalorifer peteğine yakın koltuğun tutkunusun. Belki de sadece tutuksun. Yazamıyorsun çünkü. Bir şeyin yok. Parmakların bile. 

28 Şubat 2019 Perşembe

  "..en kritik şey, neredeyse her şeyi sarıp sarmalayan olarak yitirilmiş zaman'dır" diyordu mektup. Kayıp Zamanın İzinde...Gözlerimi kapattım. O kadar öfkeliydim ki. Yazamıyordum bile. 

13 Şubat 2019 Çarşamba

"açtık çok açtık çok çok açtık
ekmek istedik kadın istedik tanrı İstedik
ve oturup ağladık niye
ve niye hiç görmemiş gibi sanki
oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
ona şaşıyorum biz sanki hiç ekmek görmedik
yemek için
hadi hiç görmedik diyelim / çok doğru /
sanki hiçbir şey de mi yemedik.."(A.Zekai Özger)
    Kadın yüzüme bakıyor. Makyajlarının, köfteye konacak yumurtanın, ekmeğin, konmayacak galeta tartışmalarının içinden, yeni diktiği peluş montunun arkasından bakıyor. Açtık diyeceğim. Çok açtık. Necat'la karşılaştık. "sevgiliniz yok mu?" diyor. Açtık, çok çok açtık diyeceğim. Şiirin devamını söyleyeceğim, boşlukta sallanacağız sonra, foucault'un sarkacı gibi salınacağız, ve salınımlarımız teğet geçmeyecek birbirine. Kadın yüzüme bakıyor. Necat yazıyor. Bir sis, koyu, kopkoyu bembeyaz bir sis, yazdıklarının içinden hiç bir şey göremeyeceğim. Bir anda dağılıverecek sanki, hep aynı yerde bulacağım kendimi. 

24 Ocak 2019 Perşembe

      "Burada en temel ihtiyaçlarımı gidermek için çaba sarf ediyorum sadece. Barınma, ısınma, yemek gibi. Orada ise, sadece bunları satın alabilmek için para kazanmaya çaba sarf ediyordum. Yabancılaşmanın göbeğinden birden atalarımın tarımsal hallerine geri döndüm. Aslında iyi böyle."
"Ne" dedi telefondaki ses. Kendi karmaşamı çözememiştim ki bir başkasının karmaşasında yer alabileyim. Ya da belki de aslında, bunların hiç biri yoktur. Biz görmediğimiz rüyalarımızı kurgulamaya çalışırken şehirli yaşamında kaybolmuş, yitmiş insanlardık sadece. Ve yazamamak. Kentin kalabalığında, dayatılan telaşlarında, seçmediğin bir rekabetin içinde didinerek yaşamak zorunda iken, birden her şeye kısa bir ara vermek. Gerisin geriye döneceğini bilsen de.