13 Kasım 2012 Salı

Esaslı bir korku duygusundan öyle bir mahrum bırakıyor ki şu sıradan yaşam insanı, rüyada bile olsa buna benzer birşeyle karşılaştığında kendini koyvermek, iliklerine kadar bunu hissetmek yerine, şaşkınlık duyuyor. A, evet sanırım gerçekten korktum, olabilir mi, bu korku olabilirmi? Korku yerine salt kaygıyı bıraktığından, elimizde kalan en şiddetli duygu kaygı oluveriyor.
"Eve gitmek istemiyorum. Korkuyorum. Yalnızım, kızım da yok bu gece."
"Ben korkmayı o kadar özledim ki. Sanki insan korkarsa, aynı şiddetle neşelenebilir, yada hüzünlenebilir, yada birşey hissedebilir. Korkmak, üşümek gibi, insanın bütün hücreleriyle yaşadığını hissettirebilir. Bense sadece bıkkın bir halle rutinlerimde dolanıp duruyorum. Yalnızsın ve koşa koşa eve gidip bu yalnızlğını keyfine varacağına bundan duyduğun rahatsızlığı mı söylüyorsun? Yalnızsın ve zaman senin, koşturmanın, telaşlarının, yükümlülüklerinin olmadığı anı nasıl kaçıracağını planlamaya çalışıyorsun?"
Belki de bu bir kadının sadece "seni istiyorum" diyemeyeceği bir erkeğe sarfedilmiş davet cümlesidir. Belki de hayat, bu küçük oyunlarla örülüdür. Ah benim kadın bedenine yerleştirilmiş cinsiyetsiz beynim.
Kasa da oturan sevimli kız  gülümsüyor.
"Bu kitabı kim alacak diye merak ediyordum. Aslında daha dün geldi, kimse almaz ben okurum diye düşünmüştüm."
Esmer ince bir kadın, yüzünde gençliğinin verdiği telaşsız hal. Çevresine yayılan  sıcaklık.
"Ben okuyunca size getiririm" diye cevaplıyorum.
"Aslında bu işe girerken, bir sürü kitap okuyabileceğimi düşünmüştüm. Ama hiç öyle olmuyor. Bir sürü evrak işi var aslında" Elindeki fatura yığınını kasanın durduğu geniş tezgahın öbür tarafına koyuyor. "akşam 9'a kadar zaten buralardayım, bu işlerle uğraşıyorum, sonrasında da eve gidip dinleniyorum zaten, yoruluyorum".
Oysa hiç yorgun bir hali yok. Tam tersine, yolun başındayım ve hazırım diyor görüntüsü.
"Bende bir kitapçıda çalışmanın bir sürü kitap okuyabilmek anlamına geldiğini sanırdım" diyorum gülümseyerek.
"Bende, bu işe böyle girdim zaten, ama hiç öyle olmadı. Televizyonu da kaldırdım üstelik, biliyormusunuz geçen gün de böyle olmuştu, biri çok okumayı istediğim kitabı almıştı, sonra bir arkadaşımın evinde gördüm aynı kitabı, atladım hemen, woolf'tu galiba."
Bu cümleden sonra sohbete devam etmek yada aralanan woolf kapısından geriye dönmek gerekiyordu. Oturup bu kızla saatlerce konuşabilirdim. Köşede ki kafede birer kahve içip, neden okuduğumuzu, ve neden yazdığımızı  anlatırdık. Ya da gündelik hayatın ne kadar yaşamak istediğimizin dışında dayatmalardan oluştuğunu (artık böyle cümleler kurmasam da onun yaşlarında böyle hissettiğimi hatırlıyorum) .
Sadece gülümseyip parayı uzattım. Kızım kasanın önünde duran küçük müzik kutularıyla oynuyordu. "Onlardan alamayız hayır" dedim sadece.
 "Kendim için bakmıyorum. Doğum günü hediyesi için.."
Yakında gideceği doğum günü partisi. Devam etmek için küçük motivasyonlar. (Dolphin, sende beni uzak denizlere götürecek  umudum ol). Kasadaki sevimli kız bu sefer kızıma bakıyor. Konuşmaya devam etmek istiyor, bütün yorgun, bıkkın halime rağmen. 
"Gözlüklerin çok güzelmiş" diyor, kızım hiç tepki vermiyor, sadece bir yabancı onun için ve asla yabancılara iyi yada kötü tepki vermez. Duymamış gibi o tarafa bakmıyor bile, ben gülümsüyorum yavaşça kitapçıdan çıkarken.

8 Kasım 2012 Perşembe

Dolphin ve ben nehrin kenarında oturmuş konuşuyoruz. Oturduğumuz yamaçtan nehre en az beş metre, sen de on metre. Atlarmsın atlayamazmısın. E atlarım atlamasına da dolphinciğim, malum insanoğlu, çivileme atlamayı icat etmişse de ve serde denize suya aşık olmak da varken yinede zor ihtimal; ben bu yaşımda kendimi önce nehire bırakayım, sona denize ulaşayım. Dolphin inatçı ama, vazgeçmiyor,  "sende olmuşsun bir herif" diyor o garip şivesiyle, "atlarsın, hemde denize ulaşırsın". Bir de sevimli gülümseyişi var arada. Gaza geldim geleceğim, atıvereceğim kendimi, ne olursa olsun diyeceğim, zaten herşey birbirine karışmış, arapsaçına dönmüş yaşam, denize ulaşıp balığa dönüşmek varken, olur mu olur, ne trafik derdi, ne kızın yeni başlayan ergenlik halleri, komşunun gelen saç boyası, hiç biri kalmaz, uçup gider, büyük balık küçük balık takılır gideriz, dolphinle. Ama arada kasımın soğuk rüzgarı vuruyor yüzüme. Yav dolphin,iyi de bu sendeki sevimli gülümseyiş sadece anatomik yapındanmış aslında gülümsemiyormuşsun diyorlar doğrumudur diye mırıldanıyorum. Geçen youtube da izledim, feci hırpaladı bir tanesi valla yanındaki beşeri, diyeceğim geliyor, Dolphin anlıyor, olmayan kaşları çatılıyor. Ah Dolphin, ayrı dünyalardanız, haydi ben kendi karasal yaşamıma, sen kendi sularına. Ulan karasal yaşamda böyle sudan geliyor en temelinde hacı, demesin mi bir de, bilmiş bilmiş. Yok bir kere, herif falan değilim ben,bakma her halta bulaşmışlığıma, düpedüz naif bir anneyim, çocuğun okuldan dönüşü yaklaştı, yemek yapmam lazım, haydi sağlıcakla deyip ayrılıyorum gündüzdüşümden.