28 Mayıs 2016 Cumartesi

Yaşadığımız o ağır günleri ardımızda bırakıp eve adım attığımızda kızımın yaptığı ilk iş, fırtınalı dönemlerinde kapısına iliştirdiği ve üzerinde "Odama asla girme!" yazılı notu çekip atmak oldu.  Hayatımızın bir evresini birlikte geride bırakmıştık.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Otelin iki odalı dairesine hapsolmuş, yatak odasına niyetine döşenen kısmında yatağa oturmuş tavana bakıyordum. Bir, iki ve üç. Biri mesaj atıyordu. "otelden çıktın mı?" hayır tabii ki. "birşeye ihtiyacın var mı?" Bir dönem bir grup insan "senin için uygun olan.." diye başlayan cümleler kurardı. Şimdi de "bir şeye ihtiyacın va rmı" diye soruyorlar. Neye ihtiyacım olduğunun farkında değilim. İyi olmadığım kesin. Ne istediğim, ne olması gerektiği ya da bugünün günlerden ne olduğunu karıştırmaya başladım. Sanki aynı sabah hep tekrar ediyor. Uyanıyorum, balkona çıkıp acele bir sigara içip tekrar yatağıma dönüyorum. Uyuyakaldığım yataktan kapının tıkırtısı ile uyanıyorum yeniden. Otel görevlisi abla, elinden kocaman bir kahvaltı tepsisiyle bana gülümsüyor, tepsiyi elinden alıp teşekkür ediyorum. Her sabah aynı kahvaltıyı, meyve suyu, sahanda yumurta bir kaç çeşit peynir zeytin ve simit, iştahla yiyorum. Günün tek öğünüymüş gibi. Sonra yeninden balkon ve sigara. Tüm bunların zamanın sonu yada başlangıcı olduğunu ve hep böyle süreceğini düşünüyorum. Sanki olağan akışında bir yere birşey takıldı ve süreklilik arzetmeye başladı tek bir gün. Otel, güzel ışıklandırılmış bir oda, kahvaltı balkon ve sigara. Hala sigara stoğumun bitmemesinden dışarı çıkmak zorunda olmamanın rahatlığıyla uyuyorum.  O çekmeceyi açışımda hep aynı sayıda paketi duruyor  görüyorum. Oysa balkonda ki paket bitiyor ve ben aynı çekmeceden yenisini açıyorum. Neden azalmıyor. Bir de telefonlar var işte. Birşeye ihtiyacın varmı telefonları. Belki birilerini görürsem, bunun zamanda bir takılma değil, gerçek bir an olduğunu düşüneceğim. Ama nedense sadece telefonda sesler var, ve ben umutsuzca sigara içiyorum balkonda. Kahvaltıyı izleyen saatlerde otelde çalışan bir kaç abla gelip temizlik yapıyorlar ve kahve makinesine üç adet filtre kahve bırakıyorlar. Neden üç. Makineye özel küçük plastik kutucuklar içinde kahveler. İçine atıyorum, düğmesine basıyorum ve öndeki muslukçuktan incecik kahve bardağa dökülüyor. Gerçek olamayacak kadar tuhaf bir görüntü aslında. Her seferinde dökülen kahve miktarı bardağa göre çok az oluyor, ve bir miktar daha su kaynatmak zorunda kalıyorum. Biraz da süt. Süt de azalmıyor buzdolabında. İyi değilim kesin.