1 Temmuz 2012 Pazar

Yayıldım, çakıl, deniz, güneş, elimde kitabım, içim kıyıla kıyıla ailevi ilişkileri okumaktaydım. Kardeşler, amcalar, yeğenler, enişteler, gelinler vesaire. Birbirine girmiş, yer yer kördüğüm olmuş, yer yer kırıklıklar, sevgi ile dolu. Arka fonda 79 jenerasyonu. Önde insan olmanın, genç ve yaşlı olmanın heyecanları. İşte bende buna çok benzer şeyler yaşadım gerçekten demek için için. Fakat güneş yakıyor tabii, arada kitabı bırakıp, denize atlamak gerek. Deniz, açılıyorum, açılıyorum, pansiyonun sınırlandırdığı alanın dışına, taa ilerde demir atmış teknelere kadar, olmadı daha ileri, koyun bittiği düpedüz açık denize ulaştığın çizgiye kadar. Yalnızlık korkutur mu insanı. Özgürlük? İnsan kendini suda olduğu andan daha özgür hissedebilir mi? Bir Allahın kulu da dubalara itaatsizlik edip sınırını geçmiyor. Olsun varsın, ilerlemek varken. Durmak niye. Pansiyon sahibi amcalar, gruptaki güzel kızlara hafifçe asılırken beni de bu tek başına açılmalarım yüzünden korkutmaya çalışmaktan geri durmuyorlar, "kaplumbağalar var, kocaman, yani ben bile ürküyorum görünce, birde ahtapotlar var" Benle uğraşma amca, asıl aheste aheste küreklere, bak kızlar güzel, üstelik beğenilmenin ışıltısıyla gülümsüyor yüzleri, ardınızdan her ne kadar aa koskoca adam diyecek olsalar da, hallerinden memnunlar. Korkmuyormuyum? Ne demişler, hem korkarım, hem giderim. Elimde değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder