23 Kasım 2011 Çarşamba

Yeni Bir Başlangıç*

Düşündü. Ne zamandır yapmadığı bir şey, çünkü yaşamı bir koşturmaca ve yerine getirmesi gereken görevlerden ibaretti uzundur, bu da tabii ki düşünmesine fırsat tanımayacak bir yoğunluğu getiriyordu beraberinde. Hem düşünmek zahmetlidir. Yorar.  Uzunca bir süredir yorulmaması gerektiğini düşünüyordu, nasılsa fani değilmiydi dünya,  zahmetsizce ve en az yorucu halle gereksiz süreyi atlatmak gerekirdi.

          Ama o sabah başkaydı.

          Başka mıydı?

          Her sabah olduğu üzere kalkmış, saatin huzursuz alarmını susturmuş, banyoya girip hızlı bir şekilde soyunmuştu. Suyun altına girdi. Basit bir umutsuzluk haliyle sıcak suyun altında  oyalandı. Havlusunu unutmuştu.

Bu rutinin dışına çıktığı ilk andı, ıslak bir halde banyo taşını nasıl ıslattığını izledi önce, sonra umursamadan devam etti ve yatak odasına girdi. Havluyu araması gerekiyordu ama neden unuttuğu sorusu daha çok oyalıyordu zihnini, üşümüyordu bu yüzden ıslaklığı kendisini rahatsız etmiyordu, yatağının üzerine oturdu ve gardrobun büyük aynasından 40 yaşlarında yorgun bir kadının kendini izlemekte olduğunu fark etti.  Kadın çıplak ve ıslak görünüyordu, bedeni yaşlılığın ilk belirtileriyle biraz çökmüştü. Yüzünde garip bir şaşkınlık yansımıştı, Güzel kaşlarının ve görkemli burnunun devamında endişeyle büzülmüş dudakları. Şaşkınlığı arttı. Kalktı, biraz odanın içinde dolaştı.Yorgundu.. Nasıl bulduğunu bilmeden havlusu eline geçmişti, sarındı ve tekrar aynanın karşısına geçti. Aynı kadın bakıyordu yine, kendisi olmayan. Huzursuz bir halde  kalktı, yürümeye devam etti. bunun üzerine düşünmeliydi. Hayır. İşe gitmeliydi.

          Durdu. Neden işe gitmek zorundaydı.

          Yapılacak bir sürü iş vardı, dünden kalanlar, öğleden sonraya yetiştirilmesi gerekenler, görüşmeler, toplantılar, açılacak ya da cevaplanacak telefonlar, sekreteri Lamia’nın içler acısı sızılı yüzünden gergin bir gün planı dinlenecekti daha. Lamia’yı görmek istemiyordu. Tatminsiz bir çocuk gibi durmaksızın birşeyler söylüyordu.

Onun da işi bu muydu? Kendi işi neydi? Ne yapıyordu?

          Telefonu çaldığında aynadaki görüntüye bakıyordu, telefonu eline aldı, arayan kişinin kim olduğuna baktı,cevap vermek istemiyordu, sadece aynadaki görüntüyle  konuşmak istemiyordu.  O  arasa cevaplardı, şimdi sessizliği bozan bu huzursuz kakafonik sesi susturması gerekti, hızlıca gelen çağrıyı reddetti, kırmızı tuşa takıldı gözleri.Ne yaptığını düşündü.  İlk  defa meşgule düşürmüştü. Karşısındakini kaygılandırmış mıydı? Kişiliğine aykırıydı kaygı duymak. Onu tanıdığı kadarıyla umursamayacağına emindi. Omuz silkecek ve nasılsa meşguldür, geri döner diye düşünecekti. Belki de ilişkilerinin zedelenmeye başlamasına yoracak, üzülse bile oluruna bırakmak gerek diyecekti.

Aynadaki kadının  yarım bir gülümseyişle kendine baktığını fark etti, utandı, hızlıca kalktı. Giyinmeye çalıştı, açık gardrop kapısından görünen hiçbirşeyi giymek istemiyordu. Üşüyüp üşümediğini, acıkıp acıkmadığını düşündü. İkisinde de kararsızdı, her ihtimalde havlu içinde kalabilirdi, yürüdü, evin diğer odalarına doğru açılan koridorun başında birkaç adım attı, geri döndü, tekrar ilerledi ve böylece volta atmaya başladı. Gerekmedikçe  yürümeyen biri için durumunu garipsedi. Garipseyerek yürümeye devam etti. Telefonu tekrar çaldığında bu sefer arayanın Lamia olduğuna emin olarak ekrana baktı. Geç kaldığını biliyordu. Son beş yıldır işe geç kalmamıştı. Telefon daha huzursuz çalıyordu, kulaklarını kapatmayı denedi, telefona cevap vermezse Lamia’nın ne yapabileceğini kestirmeye çalıştı, emin olmadığı için bir süre reddetmeye karar veremedi, telefonu aralı mutfak balkonundan aşağı bırakmak için yürüdü, bu halde balkona çıkmaya çekindiği için odasına geri dönüp pencereyi araladı ve telefonu açık aralıktan aşağı bıraktı.

          Bu attığı ilk eşyayla ferahladı. sebep oldu. Sanki ciddi bir ağırlığı omuzlarından atmıştı, nefesi düzelmiş, odanın içi  oksijen dolmuştu. Göz ucuyla aynaya baktı, kadın daha açık bir gülümseme ile belli belirsiz bakıyordu. Yürüdü, düşündü ve daha başka ne atabileceğine karar vermeye çalıştı. Aldığ keyfi ona tekrar yaşatabilecek bir şey. Akşamdan kalan kahve kupası yarı dolu hala masasının üzerinde duruyordu, hızla yaklaştı kupayı eline aldığı gibi pencereye gitmesi bir oldu, . İşte yine o aynı his; hafiflemek, daha kolay nefes alabilmek. Sonra masasının üstünde duran birkaç dosya, masa lambası, ve kalın ajandası. Hepsini attı. Birer birer ve keyfini çıkararak. Bu ağırlıklar dönüşü olmayan biçimde gitmişlerdi  artık, gülümseyerek atabilecek birşeyler bulmaya çalıştı. Yatağının ucunda duran saate gözü ilişti.

          Neredeyse eline geçirdiği herşeyi  atmıştı ki kapının çalındığını duydu. Dışardan sesler geliyordu . Hala havlu ile olduğunun farkına vardı. Sakin bir sesle “bir dakika” dedi sadece. Kapıdaki konuşmalar anlaşılmıyordu, komşuları olmalıydı, öyle ya, fırlattığı eşyaları görmüş, hatta yaralanmış bile olabilirdi, içini bir korku kapladı tanıdık olmayan, apansız kendini ele geçiren bir korku. giyinmeliydi gardrobunun boş olduğunu gördü onları da attığını hatırladı, ne kadar süredir attığının farkında değildi, kapıdaki seslerden birisinin Lamia olduğunu fark etti tanıdı, Lamia’ydı bu, sesi titrek çağırıyordu, ne dediği anlaşılmıyordu, adını seçebiliyordu bir tek, ve devamına özenle iliştirilen “hanım” kelimesiyle beraber, saygı ile korku ya da acıma karışımı bir ses tonu ile, kıyafetini bulabilse kapıyı açacaktı, hiçbirşey kalmamıştı işte. ne yapacağını bilemez halde evin odalarında dolanmaya başladı. Kirli sepeti geldi aklına.  Eline geçen ilk  şeyi üstüne geçiriverdi.Kapı zorlanmaya başlamıştı, endişe tonlu sesler eşliğinde daha fazla dayanamayan kapı gürültüyle açıldı. evin içine tanıdığı ve tanımadığı bir sürü insan doluvermişti, Çığlıklarla üzerine çullandılar. sonra? Derin uzun bir boşluk. Karanlık. Ama dinlendirici.  

 Yabancı bir yatakta gözlerini açtı Etrafına bakındı. Beyaz, ilaç kokulu sakin bir oda. Etajerin üzerinde yarılanmış  bir bardak su duruyordu,  sanki uyanıp bir ara içmişti, uzun rüyasız bir uykudan uyanmıştı da herşeyi unutmuştu. Hayal meyal Lamia’nın, İsmet’in hayret dolu yüzlerini hatırlıyordu, yabancı yüzlerin arkasından kendini izleyen. Ağırlıklarından kurtulurken, kesin bir kurtuluş olduğunu hissetmişti, gülümseyerek bardağından büyük bir yudum su içti. İlaçların etkisiyle göz kapakları kapanıyordu şimdi ağır, rüyasız, derin bir uykuya dalmak üzere kapadı gözlerini.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder