21 Aralık 2010 Salı

Dedemin evi köyün en güzel evi değildi. Ama kuşkusuz en karanlık olanıydı. Camlarının küçüklüğünden değil, ahşabın koyu renginden değil, kasvettendi sadece. Yinede çok severdik bu evi, çünkü evin her odasının ayrı bir şekli, kişiliği vardı. En çok anlamadığım lazca adlarını severdim odaların. Köy evinin kapısı genişçe bir salona açılırdı, bu salonun girişinde hemen sol tarafında büyükçe bir yemek masası dururdu. Kalabalık ev halkının çocuklar ve torunlarla bir araya geldiklerinde rahatça oturabilecekleri kadar. Sağda pencerenin hemen kenarında hep dedemin oturduğu, başka kimsenin ucuna bile ilişemeyeceği, o olmasa da oturamayacağı divan. Tam cam kenarında dururdu. Bu divanın karşısında da bir ikinci divan vardı, diğerinden daha uzun ve geniş olan ve kalan ev sakinlerinin oturduğu. İki divanın ortasında annemin içinde hep ekmek pişirdiği kuzine soba dururdu. Bu sobanın ince demir bir çubuğu vardı, babaannem bu çubukla içindeki ateşi karıştırırdı, neden yaptığını hiç bilemezdim. ama kuzine sobanın minik ön bölmesi açılınca pişmekte olan ekmeğin nefis kokusu dolardı odaya, yada ateşin hemen üzerindeki birbirine geçmiş üç halkanın en küçüğü demir çubukla kaldırılıp kenara konur, tam üstüne çay demlenirdi eski alüminyum çaydanlıkla. Evin iki değişmez kokusu çay kokusuyla ekmek kokusuydu. Bu geniş salona açılan üç kapıdan en sağdaki babannemin odasıydı. Eve sonradan yapılmış eklentilerden en yenisiydi ve bu yüzden de adı bile yoktu. Sadece babannemin odasıydı orası. Aslında genişçe bir oda olmasına rağmen bir zamanlar babaannemin gelin olduğu dönemlerde yapılmış ve diğerlerine bahşedilen isim bu odadan esirgenmişti. O yüzden de daha aydınlık ve genişçe olsada evin en az makbül odasıydı. Diğer kapı bir tür kiler yada depo olan bir hayli geniş bir hole açılırdı, holün ucunda iki kapı vardı, biri "mabeyn oda" diğeri içinde eski usül alaturka tuvaletinde olduğu bir banyo. Bu Mabeyn odanın iki kapısı vardı. Diğer kapı "harati" ye açılırdı. "harati" salonun üçüncü kapısının açıldığı küçük bir salondu, sağ tarafında mabeyn oda, sol tarafında iki küçük oda. Bunlardan ilki, "köşk", dedemin babasının odasıydı. Onun sağlığını izleyen zamanlarda dedem orda yatmaya başlamıştı. Zemini diğer odalardan daha yüksek olduğundan eşiği bir iki basamak yükseklikteydi. Küçük bir odaydı, ama genişçe bir yatak ve dedem evde olmadığı zamanlarda keşfedilecek hazineler saklayan kocaman bir dolap rahatça sığmıştı. Diğer oda, jilendon oda köşk'ün ikiziydi, bu oda sağlığında büyükanneye yani dedemin annesine aitti. Diğeriyle neredeyse aynı olsada büyükçe bir yatak ve geniş bir dolap nedense içinde teber yada kılıç olmadığındanmıdır, yoksa bütün kitaplar sağlığından sonra köşkteki dolaplara yerleştiğindenmidir, jilendon oda evin popüler odası değildir. Aslında en keyiflisi Haratidir, camın kenarında boydan boya bir sedir vardır ve oda da bu sedir dışında hiç bir eşya yoktur. Mabeyn oda da ise harika saklambaç oynanır, bir kapısından girilip, diğerinden çıkılır. En korkutucusu bu televizyonsuz, az ışıklı eve misafir geldiğinde haratide yada jilendon oda da yatma ihtimaliydi. Haratide yatmış olmak ciddi bir cesaret belirtiydi. "ben yattım haratide tek başıma" önemli bir cümleydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder