17 Eylül 2010 Cuma

TÜRK USULÜ İZDİVAÇ
Adam kaldırımın ucunda beni bekliyordu. Orta boylu, ince yapılı, kazağını omuzlarına atmış, elini kot pantolonun dar ceplerine sıkıştırmış halde. Sakince park ettiğim arabamdan inip yanına gittim. Gülümsedi. İlk intiba önemlidir. Gülümsemeli tabi. Çok rüzgar esmese bende bana söylendiği gibi (“öyle suratsız durma işyerindeymişsin gibi, az gülümse”) gülümseyebilirdim belki. Küçük ince parmaklı elini uzattı, neredeyse benim elim kadardı elleri, dostça bir el sıkışmanın ardından kafeye yürüdük. Yaşından küçük görünüyordu, sakalları ve az kalan saçlarının çoğu kırlaşmış olmasına rağmen, belki yüzündeki muzip ifadeden kaynaklanıyordu, belki bu beyaz halin onda gümüşsü bir ışık yaratıyor oluşundan. Otururken, ne istersin diye sordu nedense, uzunca bir yoldan gelmiştim aslında sıkışık bir haldeydim. “tuvalet isterim” dedim. Gülümsedi, oturduk. Ben ayağa kalktım, içeri doğru yürürken tuvalet olması muhtemel yerin pek virane girişinden içeriyi tahmin ettiğimden hemen vazgeçtim. Gerisin geriye dönerken adamın hala kaçmamış olmasına şaşırarak, yanına oturdum. Çaylarımız gelmişti, hayli rüzgarlı bir İstanbul ikindisi, yağmur yağdı yağacak terkar, gri bulutlar yüklü, boşaltacaklar yüklerini üzerimize, karşıda marmara huzursuz, kıpır kıpır. Adam konuşmaya başladı. Efendi birine benziyordu bahsedildiği gibi. Kısa hayat hikayesini anlatırken birden telefonu çaldı. Canı sıkılmış bir bakışla baktı önünde duran telefona, eline aldı, sevimsiz huzursuz “hayır evde değilim ben. Dışardayım. Umut evde. Sonra ararım seni” deyip kapadı. Aslına benim cevap verdiği telefonlar için bir açıklama yapmasını gerektirmeyecek bir kadın olduğumu biliyormuydu, farkındamıydı, yada nasıl bir tepki vermemi istiyordu bilmiyorum, ama kapatırken gözüme ilişen isimden, konuşurken ki halinden çoktan eski eşi olduğunu anlamıştım. Gülümsedim ve birşeyler söylemesine fırsat vermeden “hissetti galiba” dedim. Savunma kaleleri düşmüş, gülümsedi. İtiraz etmeden “galiba”dedi ve kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Bu yaklaşık iki saat kadar sürdü. Bu arada üşüdüğüm için ve oda üşüyüp titremeye başladığı için, kalktık ve görece daha sıcak bir yerlere oturduk. Ancak ikimizde sigara içtiğimizden kapalı bir alana giremedik ve güzelce bir dondurmacının bahçesinde kahve içmeye devam ettik. Sürekli konuşuyordu ve konuşurkende yüzüme ve bedenime alıcı gözle bakıyordu. Bu durum bir hayli şaşkınlık vericiydi, kendimi üzerinde afilli bir elbise olan bir vitrin mankeni gibi hissediyordum, camekanın öbür ucundaki adam küçük oğluna bunu alıp almaması gerektiğini düşünüyor gibiydi. Utanmasa elini uzatıp sağını solunu çekiştirmeye kalkacaktı sanki. Ara ara duruyor, soluklanıp gülümsüyordu. Sanki benden bir karşılık bekliyordu onaylama yada yadırgama. Tam da bu anlarda ben başımı çeviriyordum aklımdan geçenleri anlayacak diye, yada kahveme bir şeker daha atıyordum gereksiz sessizliği “çok acıymış bu bir şeker daha atayım” lüzumsuz cümlesiyle bölerek. Beklediği buna benzer bir şey olmadığından devam ediyordu. En son sustu, artık tüm hayat hikayesi bitip son yıllara geldiğinde. Yüzüme baktı. Konu ile ilgili birşeyler söylemek zorunluluğu içinde rahatsız “hayat … zor tabii..” dedim. Sabrına hayran bırakacak birşekilde gülümsedi yeniden. Sonra açıkça güldü.
“tüm bu konuşmanın üstüne sadece bu kadar mı söyleyeceksin? Hayat zor?”
“evet.. yani.. şey.. ne demeliyim ki?”
Burada kızmasını hayal kırıklığı içinde surat asmasını yada somurtup umutsuzlukla hadi kalkalım demesini bekliyordum. Ama tam tersine gülümseyişi hiç bozulmadan adımı mırıldandı sesli, bu seferde masadaki bir tatlı çeşidi imişim gibi baktı. Bu şekilde bakması tabiki tanıştırılma usulümüze, adet ve göreneklerimize aykırıydı ama hatırlatmayı gereksiz bulduğumdan sustum.
“eğer hayatının böyle iyi olduğunu düşünüyorsan ve kafanda bir evlilik fikri yoksa bunu sürdürmeyelim. Ama düşüncen tam aksiyse ben seninle görüşmek ve seni daha fazla tanımak isterim.”
İşte her ortayaşlı kadının hayali, beyaz saçlı prensi, karşıma geçmişti, Ah dedim içimden.
“Cogito Ergusum” diye mırıldandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder