7 Ocak 2011 Cuma

Onu bazı sabahlar kocaman köpeği ile birlikte, sırtında devasa çuvalı, elinde uzun demir ucu eğik çubuğu, çöpün yanında görürdüm. Başını çöp konteynırına eğer çubuğuyla uzun uzun karıştırır, işe yarar birşeyler varsa çuvalına atardı. Hep uzun kahverengi etekleri, oksijenle sarartılmış yapış yapış omuzlarından dökülen saçları, kirden koyulaşmış teniyle bir çizgiroman kahramanı kıvamında yürürdü. Büyük sokak köpeği, sakince ve kendiliğinden yanı sıra yürür, bazen durup etrafına bakınır, hele bir çöp konteynırına eğilmişse daha bir dikkat kesilirdi. Tüm kirine, çamuruna rağmen hayatımda gördüğüm en güzel kadınlardan biriydi. Bir akşam yorgunca işten dönmekteyken, yokuşu ağır ağır adımlıyordum ki, apartmanın kapısında köpeği yalnız ve uysal beklerken buldum. Yüzüme eski bir tanıdıkmışım gibi hüzünle baktı, sonra kahverengi gözlerini ayaklarıma doğru eğdi. İçim burkulmuş izledim köpeği, her daim çok korkmama rağmen, o kadar mutsuzdu ki, eğilip başını okşadım. sessizce ayaklarıma uzattı başını, biraz kokladı sonra gerisin geri oturdu. O zaman devasa çuvalın çöp kutusunun yanında olduğunu fark ettim, akşamın karanlığında kenarına iliştirilmiş demir çubukla beraber duruyordu. Neden sonra kadın belirdi, üzerinde kışın zemheri soğuğuna rağmen bir hırka ve uzun eteği ile sakince yürüdü, karşı apartman kapısından çıkmıştı, çuvalına doğru ilerledi, köpeği yavaş sakin adımlarla yanına doğru ama çok da yaklaşmadan ilerledi. Bir an gözlerini kaldırdı ve yüzüme baktı. Aslında kapısını açıp içeriye girebileceğim bir evim olmasının yada yiyeceğimi sağlamak için çöpleri karıştırmamanın sadece bir tesadüften ibaret olması yalın gerçeği ile burun buruna gelmiş, sıkıntıyla eğdim yüzümü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder