18 Ocak 2011 Salı

julian bream'in kadın olduğunu sanıyordum. Klasik gitar heveslerimin ilk dönemleri. Cumartesi sabahları görece erken kalkıp trt'den 'gitar sevenler için' programını dinleyip dinleyip kayıt yapmaya çalışırdım. Rec tuşları ömrümüzün. Eve ilk kasetçalar girdiğinde daha küçüktük ve nedense o zamanlar benim için anlamı müzik dinlemek yerine kayıt yapmaktı. Seslerimizi kasede almak. Bebekliğimin sesleri, ağabeyimin garip hecelerle beni güldürdüğü kayıt. Annem bu anı, bebek beni güldürülebilen kimse olmadığını ama birtek ağabeyimin sesine tepki verdiğim şeklinde anlatırdı. Bir garip rekabet duygusumu? Kuzenin bekar evinde gördüğü gitarla başlamış ağabeyimin merakı. Sonra kuzen, yeteri kadar yaşlandığında yani sadece bir yıl sonra, gitarını ağabeyime vermişti. Ucubik renklerle dolu bir pop gitar. Telleri keskin. Biraz oyalandı ağabeyim. Üniversiteye girip üç ayda bir burs almaya başladığımda bursun tasarrufu sadece bana verildiğinden bir klasik gitar aldım. Gitar almakla olmuyordu sadece, pek kalın bir metod buldum sağdan soldan, fotokopi yapıp güzelce bir dosyaya yerleştirdim. Gitar metodunu veren, "nasılsa bunları çalamazsın" demişti. İçim kırıklıklarla dolu ama yılmadan almıştım. Bir süre ders almayı başardım, ancak o dönemin yoklukları içinde düzgün bir yerden ders almak zordu, bu yüzden basit bir kültür merkezinin ticari kaygılar dışında hiç bir derdi olmayan tuhaf bir hocası ile başladım. Sürümden kazanma mantığı. Müziğin, popülerliğin kazanca dönüştürülebilmesi. Hoca bizi o kadar ilgisiz görüyordu ki, hiç birimizi umursamıyor, içimizden güzelce olan bir kıza şarkı söyletiyordu. Hayal kırıklığı. Çok sonraları kendime daha "ciddi" hatta hayli ciddi bir hoca bulduğumda, gerçi bana "çirkin ördeğim" gibi sıfatlarla hitap etsede bu tamamen masala bir gönderme idi ve ciddiyetiyle ilgili değildi, bana iyi bir müzik kulağım olduğundan ancak 20 yaşında artık kemik gelişimim tamamlandığı için o fotokopisini yaptığım devasa metodda bulunan bir çok parçayı çalmam için çok uğraşmam gerektiğini acı bir dost söylemi olarak net ve keskince anlatmıştı. O da john williams'ın öğrencisi olamamıştı zaten, hayal kırıklığı dediğin nedir ki? Şimdi küçük kızım 3/4lük gitarını eline alıp olanca kuvvetiyle tellere bastığında kendi kendime benden iyi olduğunu itiraf ederken içimde az olsa bir rahatsızlık duygusumu oluyor yoksa sessiz bir gurur mu? Hayal kırıklığı dediğin nedir ki, Julien Bream'in kadın olmadığı gerçeğini bunca yıl sonra öğrenecek kadar umursamadığın bir alan için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder