14 Kasım 2014 Cuma

   Sayısız yapraklarını bir bir musluğun altına tutup yıkıyor kadın ıspanağın. Arada durup gerinir gibi yapıyor, tezgahın köşesindeki kahvesinden bir yudum alıyor, ve mutfak masasının rahat sandalyelerinden birine tüneyen bana anlatıyor. 9 yıl olmuş buraya yerleşeli. Evlenmiş, ve bu eve gelmiş. Burası şehrin diğer yerlerinden farklıymış ve buraya alışan başka yerde oturamazmış. Konuşurken hafif şivesine aldırmadan gözlerinde muzır bir çocuğun ışıltısıyla bana bakıyor arada. Ne menem biri olduğumu anlamaya çalışıyor. Aslında bir bakışta karar vermiş gibi ama sonunda siyasete de giriyor. "Sen bu taraflı olduğuna göre siyasi görüşün de bellidir" "Öyle midir?" diyorum gülümseyerek. "Yada öyle mi görünüyorum?" 80 döneminden önce çocuk olmak, siyasi görüşlerini ölsen bitsen belli etmemeye çalışmak, Hayat işte böyle çelişkilerle dolu anlamsız birşey. Yormayalım birbirimizi. Ne gerek var. Üzerimde bir erkek pijaması, durumu biraz toparlayacak bir siyah hırkayla kapıda kaldığımdan, hadi gel çilingir gelene kadar  bir çay içelim davetine hayır diyemediğim genç kadın "işe de geç kaldın değil mi" diyor. Başımı sallıyorum belli belirsiz. Arabanın evin hemen önüne park edili olmasından zaten işe hergün geliş gidiş saatlerimi biliyor olma olasılığı, gülümseyerek birinci katında avantajı işte yola yakın olması geleni gideni rahat görüyor olmak diye özetleyişinden belli. Önüme küçük bir tabakla fındık ve ceviz koyuyor." Bizim oranın fındığı " diye ekliyor. Bende "sizin orası neresi" diyorum rahat. Köyünü anlatmaya başlıyor. Yorgunum. Daha sabah. Kapı çalıyor. Meraklı, yardımsever ve heyecanlı kapıcımız, yarım saatlik uğraşmasına rağmen kapıyı açamayınca getirdiği çilingirle birlikte. Yukarı çıkıyoruz. Çilingir kapıyı kısa bir çabayla açıyor.  Eve yeniden girebilirken, üzerimde gecelik değilde bu garip pijama olduğu için şükrediyorum kendi kendime.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder