11 Haziran 2012 Pazartesi

Ah ah... "berbat sıcakları" başladı işte. Sürer gider bundan sonra böyle. İnsan nefes alamaz. Sabahın erken saatlerinde vize için cebelleştikten sonra bir miktar,  nefesiz bir yarım saat arabada geçirdikten sonra işyerine atıp kendimi, klimanın berbat soğuğuna teslim edecektim  ruhumu. (Ruhumu üşütüyorsun sevgilim) Berbat sıcaklarını bilmezmisiniz? Ama önce tekstil atölyesinin dibindeki büfeden iki paket sigara almaya çalıştım. Bu sırada en sevmediğim meslektaşımla burun buruna gelmeyeyim mi. Nezaketten mi ne aldığını anlamayayım diyemi bilinmez önceliği bana verdi eliyle yaptığı bir işaretle. Sonra aniden "siz falancalıydınız diymi ?" deyiverdi. Evet oralarda bi yerlerde doğdum. Başımı salladım. Birde memleketli olmak gibi bir talihsizliğe sahiptik. "peki feşmekanca biliyormusunuz?" hay senin feşmekancana. Ne bileyim. Falancalıyım diyorum sen feşmekancayı soruyorsun. "bilmem pek. az birşey konuşulunca anlarım" Başını salladı. "evet evet bende." Evet evet seninde. Zaten berbat sıcakları başlamış. Sinirlerim tepemde. Büfeci beni tezgahın arkasından görünce sigaraları uzattı. Kanser olduğuma hiç şaşırmayacak bu adam birgün duyarsa. Bizim tarafın insanı neden kafayı sıyırıyor acaba. Zeka taşması. Tabii. Başka ne olacak. Fazla zeka küpüne zarar demişler, o yüzden bizde çok. Yürüdüm gittim tekstil atölyeleri arasından. Odaya girdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder