14 Mayıs 2012 Pazartesi

Rusyadan blogu okuyan arkadaş yorum yapmadı tabii ki. Zaten boş bir istekti benimkisi, anlamsız. Bugün işyerine bir karı koca geldi yaşlı. Kadın ne dese adam tam tersini söyledi, adam ne dese kadın tersini söyledi. Bunalmıştım, ama izlemeye devam ettim onları. Sonra bir haber, hayalle mucize karışımı odalar arasında dalga dalga yayıldı, çay ocağı gelmiş! nasıl gelmiş nerden gelmiş, gerçekmiymiş derken koridorda karşılaştığım bir tanıdık dikkatle ve özenle söyledi "birisini görmüşler çay tepsisiyle dolaşıyormuş". Heyecanla masama döndüm tabii ki, telefonun hafızama kayıtlı dahili numarasını elim titreyerek çevirdim ki bir ses pek de çaldırmama izin vermeden açtı, "çay ocağı" dedi. "Gerçektenmi?" dedim kendimi tutamayıp. "ne kadar sevindirici bu sesi duymak" "3526'ya bir çay" diye toparladım kendimi. Karşıdaki güldü, sonra kapadık telefonu. İki yıldır bu anı bekliyordum. Oda sakinleri şaşkın ve sevinçli beklemeye koyuldular. En huysuzu yüzünde her zamanki "yok canım, gelmeyecek işte, boşuna bekleme" diyen  ifadesiyle arada bilmiş bakışlar atıyordu yüzüme. O anlardan birinde kapı çalındı, ve ince belli bardakta mis gibi kokan çayıyla eleman içeri girdi, masanın kenarına bardağı bıraktı ve çıktı. Hepimiz bardağa baktık bir an. Kolay değil. İki koca yıl. Çaysız, tostsuz, hatta türk kahvesiz geçen ofis yaşamı. Yaşamaktan bile sayılmaz. Şaşkınlıkları geçen oda arkadaşları telefona sarılırken ben ilk güzel koca yudumu içmiştim bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder