22 Şubat 2012 Çarşamba

Episode VI : "Eski" Dost

          8 yıl kadar önce bu sokakta beraber otururduk. Hayatın ilk yerleşme halleri. Şimdi benim arabamda yanımda oturmuş, hafif bir sesle ortak tanıdıklardan bahsediyor, işe dönüş sürecinden, şimdilerde 9 aylık olan bebeğin doğumundan. "tanıdın mı burayı"  diyor gülümseyerek, "az" diyorum. Çok zaman geçmiş, aslında pek çok şey aynı kalmış, ama hiçbirşey tanıdık gelmiyor. Sanki hafızamın bu bölümünü silmiş gibiyim, karanlık, kalabalık tuhaf bir dönemi hayatın. Bir köşeyi dönerken o köşede koşarak taksi aradığım gecenin geç bir saatini hatırlıyorum. Kızımın havale geçirdiği gece. "Bir sigara versene" diyor. Oysa onun yanında olduğum için  yakmamıştım.
"emzirmiyormusun?"

 "emziriyorum. öf, semiha, aylardır içmiyorum, bir tane ver işte." birer sigara yakıyoruz. Beni sigara ile tanımlıyor tüm arkadaşlarım gibi. Özdeşleşmiş bir resim bu herkesin kafasında. umutsuzlukla derin bir nefes çekiyorum. Neredeyse varmak üzereyiz, eskiden de oturduğu evin tam arka sokağına taşınmış. Ne kadar uzun zaman geçmiş. O zamanlar benim kızımın olduğu yaşlarda bebeği. Sevimli uykulu gözlerle anneannesinin kucağından içeriye girişimizi izliyor. Annesinin kucağını garanti eder etmez yüzüme bakıyor.

   Annesiyle tanışmamız çok öncelere dayanıyor, daha işsiz birer üniversite mezunuyken o iş sınavından bu iş sınavına sürüklendiğim günlerden birinde, yine bir yazılı sınav öncesinde sınav salonunun dışında ki avluda 2 gün sürecek yıldırıcı bir maratonun başlangıcında görmüştüm onu ilk. Az sayıda ki sandalyelerden birine oturmuş, bir diğerine çantasını bırakmıştı. Bir çok kişi de ayaktaydı. Yürüdüm, etrafımda oturacak bir yer olmadığını gördüm, o sırada biri yer verdi, az sayıda bayandan biri olmanın avantajı. Oturdum, ama karşımda ki kadına sinirli bir bakış attım, kadın çantasını kucağına aldı anlamış gibi. Sonra yaptığımdan utandım ve bir süre sonra da unuttum. Sınavın ilk oturumu bitip de öğle yemeği için bizi bıraktıklarında yürüdüm, binanın dışına çıkıp istanbulun güzel bir bahar öğlesinde umutsuzluk ve yorgunlukla yemek yiyecek bir yer bulmaya çalıştım. İlk gördüğüm yere gidip oturdum. Kadın önümden geçerken durdu, gülümsedi, yanıma geldi, "merhaba" deyip oturdu.

 O sınavı ikimizde kazanamadık. Ama uzun sürecek bir arkadaşlığın başlangıcıydı bu. Şimdi bebeği ile yerde oyuncaklarla oynarken ne çok şey yaşadığımızı düşünüyorum. Doğu görevinin ilk zamanlarında her birimiz ayrı bir şehre savrulmuşken uzun uzun telefonda konuşurduk. Teselli mi ederdik birbirimizi? hayır. Teselli edebileceğimiz bir şey yoktu. "Allahım bizi yalnızlıkla sınama" demişti bir keresinde. O günlere dair söylenebilecek en özet cümleydi bu.

Zaman geçer. Hayatın en temel gerçeği.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder