17 Mayıs 2011 Salı

     Zamansız olmasada ani bastıran sıcağın öğle ortası panikleri içinde evde dolanıyordum. Gereksiz ve içeriği bir hayli değiştirilmiş kısa tatil daha başlamadan eziyete dönüşmüş durumdaydı, bütün valizleri odaya getirmiş, bütün yazlık kıyafetleri yatağa dökmüş, valizler, giysiler takı ve makyaj malzemeleri arasında sürekli bulamadığım birşeyleri arıyordum. Ayakkabılarım, terliklerim ve bir kaç tişörtüm kayıptı. Üstelik yarın yola çıkacaktım ve son anda 2 kişi daha eklenmişti. Oysa tatil, daha keşifsel bir ara olmamalımıydı? Güneye doğru ağır ağır ilerlemeliydi insan, geçtiği kilometrelerin sıcaklığını, yorgunluğunu, yolun bitimsizliğini hissederek, zaman zaman daralan yolun etrafından geçip giden kamyonların, yolcu otobüslerinin heybetli sarsıntıları içinde arabanın savrulduğunu hissederek, sırt ve omuz ağrıların ve sigara içmekten acılaşan ağzınla dumanı açık camdan savurarak ilerlemeliydi. Bir benzinlikte durup tutulan ayaklarınla bir kaç adım atmaya çalışarak ara vermeliydi, küçük kızının yorgun ama hala çocuksu sevincinde etrafında dolanmasını izleyerek.. Tatil yol demek olmalıydı. Anlamsız bir kalabalık içinde geçirelecek 3 günmüydü? Bir uçağa tıkılıp hop yukarda hop aşağıda hop işte havaalanında olmak vardığını hissettirebilirmiydi?, yada hergün aynı ciddiyet ve vakurla gördüğün bir avuç insanı takım elbiseleri içinde değilde yazlık tişörtleri içinde görünce daha mı keyif alınacaktı sohbetlerinden? Küçük kızım mutlu olacaktı işte, diğer ailenin de onun yaşlarında bir çocuğu vardı, buna ihtiyacı vardı, yazları diğer çocukların aileleri gibi bir tatil mekanında kendi akranları ile oynamaya normal bir ebeveyn gibi davranmama ihtiyacı vardı. Kusmak istiyordum ama için için. Benden başka herkes benim adıma kendini iyi hissetmişti bu tatil yüzünden. Annem, ablam, eski eşim, bugüne kadar kalkışmadığım böylesi çocuklu aile versiyonu tatili huzur içinde onaylamışlardı. Şimdi odanın ortasında durmuş, çaresizlikle  dağ gibi kıyafet yığının içinden hiç biri işime yaramayacak birşeyler bulup hızla valizime tıkıştırıyor, bir ikincisini muhtelif malzemelere ayırıyor, vazgeçiyor, iki valizi 3 gün için fazla bulup bir tanesine sığıştırmaya çalışıyor, başaramıyordum. En sonunda bu durumla başa çıkamayacağımı fark edip yığının üzerine uzandım, ve ulises'in en pornografik bölümlerini okuyarak uyumsuz ve yalnız ebeveynliğimi joyce'un ironik cümlelerinin akışına teslim ettim. (8 yılda 589 sayfa! yaşasın joyce, yaşasın kalan 220 sayfa!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder