25 Mayıs 2010 Salı

Müziğin cümle bitişi her defasında çarpıcı. Ne anlıyorsun demişti kuzenim. Balkonda oturuyorduk, üniversite yıllarımız, ağbim, kuzen ve ben. Büyümüştük birden bire, ayrı şehirlere savrulmuştuk üçümüzde, oysa bir zamanlar tuhaf oyunlarımızı beraber oynardık. Ülkelerimiz, ordularımız, uzaylı dostlarımız olurdu. Bazen uzaylı dostlarımız birimizin içine girer, o olmadığı halde oymuş gibi bize oyunlar ederdi, buna hem inanır hem inanmazdık. Kapazalar ve Sapazalar vardı, iki ayrı devlet, birinin başında ağbim diğerininkinde kuzen olurdu, anlaşmalar savaşlar, uzun politik mücadeleler yaparlardı, ben oyunlarının hem izleyicisi hem katılımcısı olurdum. Başkentin uzak sitelerinin birindeki evimizde dışarıyı izliyorduk şimdi. Doğup büyüdüğümüz yeşil yağmurlu şehri düşünüyorduk balkondan sapsarı ovaya bakarken. "bu geniş düzlüğe bakarken içinden hissettiğin, karadenize duyduğun özlem, yada bunca düzlüğün boşluğu, yada her ne ise işte, onu sadece klasik müzik ifade edebilir, hemde kendi cümleleri, kelimeleri, susları, ünlemleriyle." dedim. "Ne yani cümleler mi var şimdi bu müzikte" dedi ağbim. "Var" dedim omuz silkerek. Gökyüzü yavaş yavaş kızarmaya mavi, mor, lacivert tüm renkler birbirine karışmaya başlamıştı. Bach dinliyorduk. Ağıt.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder