24 Haziran 2014 Salı

  Sağlam bir başağrısı ile bütün gün evde kıvrandıktan sonra, sonunda akşamın bir vakti pes edip, ağrı kesici aldım. Sakince ve yavaşça geçme temayülüne girdiğinde gözlerimi açıp yatıp kaldığım kanepeden doğruldum. Bazen ağrı ne kadar halsiz bırakıyor insanı. Tüm günü evde geçirmekle birlikte o muhteşem "bugün hiç birşey yapmadan evde kalabildim" duygusu da yoktu içimde. Yeni uyanmış gibi hissediyordum kendimi, sanki ağır bir yükü taşımış saatler sonunda yerine ulaştırmıştım. Hayal meyal kadınla yaptığım konuşmayı hatırlıyordum. Ağlıyordu. Babanın ölümü her yaşta acıdır. İnsan bir kez daha kendini yapayalnız hisseder. Ben öyle mi hissetmiştim? Hayır. Ben bunun bir kabus olduğunu hissetmiştim. Dönüp geleceğini. Bir gün merdivenlerden arkamdan çıktığını, mavi kısa kollu gömleğini gördüğüme yemin etmiştim anneme. Gerçekten arkamdan geliyordu anne. O zaman anneme ne kadar acı verdiğimi bilemeyecek kadar küçüktüm. Sabaha karşı uyandığım yatağımda yatak odasının aralık kapısından görünen kırmızı sabahlıklı kadının gerçek olmadığını, rüya olduğunu, gözlerimi kapatıp tekrar uyursam herşeyin eskiye dönebileceğini yeniden huzurlu sakin bir uykunun eşiğinde okul vakti diye seslenen annemin sesiyle uyanabileceğimi umut edip kımıldamadan yatmıştım. Ablam odaya girip bir iki kere kalk demişti. Kalkmamıştım. Elindeki dilaltı hapını artık çok geç olduğu halde babamın ağzına yerleştirmeye çalışan kırmızı sabahlıklı kadının neden orda olduğunu bilemiyordum, ama bunun kötü çok kötü bir şey olduğuna emindim. Öyleyse uyanmalıydım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder